Teneffüste uyuklarken başıma bir şey dokundu. Huylanarak elimle itiştirdim ama elim birkaç parmağa çarpınca şaşkınlıkla kıpırdadım. Yine de başımı kaldırmadım çünkü aşırı halsizdim. Önceki gece çok içmiştik ve doğru dürüst uyuyamamıştık.
Parmaklar saçlarım arasında gezinmeye başlayınca bu his tanıdık geldi. Kalbimdeki köpürdeme...
Hızla başımı kaldırıp Berkay'a döndüm. Elmacık kemiğini yumruğuna yaslamış, bayık bakışlarını yüzüme dikmiş, tanımlayamadığım ufak bir tebessümle bana bakıyordu. "Merhaba?" diye mırıldandım uykulu bir sesle. "Tanıyamadım?" dedim dalga geçerek.
Ama o yanlış anladı.
"Bak ilk ders için üzgünüm. O an..."
"Dövme yaptırmak istiyorum." diyerek lafını böldüm. Kaşlarını kaldırdı şaşkınlıkla. Dövme konusunda ciddiydim ve benden özür dileyip bahane yaratmasını da istemiyordum.
"Nerden çıktı bu?" diye mırıldandı.
İşaret parmağımı havaya kaldırp ucunu gözlerine doğrulttum. "Şuraya, tam ortaya bir x çizdireceğim." Kaşlarını kaldırdı tekrar. "Dudakları saymazsak," dedim kızararak. "ilk öptüğün nokta." Dudaklarını büzerken bunu gülümsememek için yaptığını fark etmek zor değildi.
"Her öptüğümde dövme yaptıracaksan, vücudun yakında görünmez olacak." Önce şaşkınlıkla ona baktım, sonra parmaklarımı dudaklarıma örtüp gülümsememi kapatmaya çalıştım. Elimi yakalayarak dudaklarımdan indirdi. "O gülümsemeyi görmek istiyorum."
"Ruh hallerin beni korkutuyor." diye ağzımdan kaçırdım. Kızacak ya da üzülecek diye beklerken kahkaha attı. Başımı önüme çevirdim. "Yiğit ve Yusuf nerde?"
*
"Bence yapmayalım oğlum." dedi Yusuf Yiğit'in koluna girerken. Yiğit omuz silkti.
"Ben yapacağım abicim, istemiyorsan iş işten geçmeden kaç." Yiğit bakışlarını bomboş bodrum katında gezdirdi. Yusuf ise dümdüz ona bakıyordu.
"Bunu yapmayı neden istiyorsun?" Yiğit olduğu yerde duraksadı, Yusuf'a baktı.
"Sorgulamayacağına söz vermiştin."
"İyi de abicim okulun futbol toplarını kesmemiz için bir sebebe ihtiyacımız var." Yiğit dudaklarını yaladı, bakışlarını Yusuf'a dikti.
"Sorgulama." diye tekrar etti.
"Cevaplamazsan ben yokum." deyip duraksadı Yusuf. Yiğit'in ona bu işte ihtiyacı vardı. Bu kadar hazırlık yapmışken cayamazlardı.
"Ya bak... Bu futbol takımının kaptanı olan götelek bana instagramdan yürüyor. Hemde çok feci. Ben de engelliyorum. Sonra beni tuvalette sıkıştırıyor. Ve toplar kesilirse hesabı kimden sorulacak? Tabiki top odası anahtarı sahibi olan takım kaptanına!" Yusuf şaşkınlıkla onu dinlerken gözlerini kırpıştırdı. Yiğit bir gün öncesinden ona anahtarı kapmasını istemişti. Şöyle ki takım kaptanıyla Yusuf'un ortak bir arkadaşları vardı. Yusuf'a daha yakın olan. Anahtarı gizlice almışlardı ve içeri bıçak sokana kadar ter dökmüşlerdi ama başarmak üzerelerdi.
Top odası kapısı önüne gelene kadar.
Çocuk kapıda kollarını önünde bağlamış, onları bekliyordu. Dudaklarında bir gülümsemeyle. "Yiğit senden hiç beklemezdim." diye mırıldandı en piç gülümsemesiyle takım kaptanı. Yiğit suratını buruşturdu. Erdem -takım kaptanı- Yiğit'i baştan aşağı süzüp bakışlarını Yusuf'a kaydırdı. "Ortağını da getirmişsin?"
"Gidelim Yusuf." dedi ve Yusuf'u kolundan tutup çekiştirdi Yiğit. Ama Yusuf kıpırdamadı.
"Eğer Yiğit'i rahat bırakmazsan," Yiğit olduğu yerde dururken ayakları yere çivilendi. Erdem'in kıkırtısı bodrum katını doldurdu.
"Ne yapacaksın?"
"Seni si-"
"Ergenlerle ilgilenmiyorum." Yusuf ve Yiğit birbirlerine baktılar.
"Kanka ben doğru mu duydum?" dedi Yiğit. O ortamda bir ergen varsa o da Yiğit'ti çünkü.
"Galiba ikimizin de kulağında bir problem var." dedi Yusuf kaşlarını çatarak. Yiğit başıyla ağır ağır onayladı.
"Gidelim yavrum." dedi başıyla ışığın hafifçe aşağı salındığı merdivenleri işaret ederek.
"Anahtar." dedi Erdem sert bir sesle. Yiğit cebinden çıkarttığı anahtarı attı ve Erdem havada yakaladı. Arkalarını ona döndüklerinde Yusuf sahiplenici bir tavırla Yiğit'i kolunun altına alırken Yiğit elini Yusuf'un kalçasına atıp avuçladı. Yusuf ise boştaki eliyle geriye orta parmak sallıyordu. Sonra salak salak sırıtarak merdivenleri çıktılar.
*
Berkay beni bir dövme salonuna getirmişti. Annem dövmemi gördüğünde belki dövme olduğunu anlayacaktı ve kıyamet kopacaktı ama o an onu yapmayı her şeyden çok istiyordum. Beni deri koltuğa oturttuğunda elmacık kemiğime bir öpücük bıraktı. "Minicik bir şey, acımayacak." Başımla ağır ağır onaylarken korktuğumu itiraf etmeliydim.
Dövmeli ve bir sürü piercinge sahip bir adam girdi içeri siyah kapıdan. "Oo Berkay?" Berkay hafifçe tebessüm edip ona yaklaştı.
"Nasılsın abi?" diye mırıldanırken el sıkışıp sarıldılar.
"İyidir abicim, sen?" Başıyla hafifçe iyi olduğuna onay verdi Berkay. Sonra beni işaret etti.
"Erkek arkadaşım. Dövme istiyor. Ufak bir şey." Adamın bakışları bana kayınca kızardığımı hissettim ve rahatsızca kıpırdandım deri koltukta. Kendimi saklamaya alışıktım ben, özgürlüğe değil. Ne acı.
"Kataloğu getireyim mi?" dedi adam eliyle koyu cam sehpayı işaret edip. Üzerinde dergiler vardı.
"Hayır." dedik Berkay'la aynı anda, birbirimize baktık. Ben konuştum. "Gerek yok, ne istediğimi biliyorum." Kaşlarını kaldırırken gülümsedi bana adam.
"Adın ne? Ben Fırat." dedi elini uzatarak. Elini sıkarken gülümsedim. Orta parmağında bile piercing vardı.
"Deniz." diye mırıldandım.
"Ne istiyorsun peki?" dedi tekrar kaşlarını yukarı dikerek.
"Şuraya," dedim işaret parmağımı uzatıp ucunu göstererek. "Bir çarpı." Başıyla onayladı, elimi tutup koltuğun yanındaki tutunma yerine yerleştirdi. Makineyi çalıştırdığında bakışlarımı Berkay'a çevirdim.
"Çabucak biter." dedi Fırat. Diğer elimi uzattığımda Berkay elimi tutup parmaklarımızı birbirine kenetledi. İğne parmağıma değdiğinde irkildim. "Korkma..." diye mırıldandı Fırat. Zaten acıtmıyordu, gıdıklıyordu. Bir on dakika falan Berkay'la bakıştık. "Bitti. Bu kadar." dedi Fırat. Koltuktan kalktığımda Berkay elimi yakalayıp dudaklarına götürdü, X'in üzerini öptü. Fırat parmağımı yakalayıp bantladı.
Berkay koltuğa oturduğunda ikimiz de şaşkınlıkla ona baktık. Gülümsedi bize. Gözünün altını, tam köşeyi işaret etti. Göz yaşının sıraya düştüğü noktayı. "Ben de buraya bir çarpı istiyorum. Minik." Fırat makineyi eline aldı, Berkay'ın yüzüne eğildi. Dövme yapılırken Berkay bana gülümsüyordu. Benim X'ma göre onunki küçüktü. Ama tam gözünün alt köşesine oturan bu çarpı değişik bir hava katmıştı ona.
Hızlı mı gidiyoruz diye düşündüm. Ben ayrılsak bile ondan kalan öpücüğün izi olan X'i parmağımda taşıyabilirdim. Ama o yanağında sevmediği birinden kalan x işaretini taşıyacaktı. Ya bana fazla güveniyordu, ya da bedeniyle ilgili bu kadar umursamazdı.
Çıkarken mırıldandım. "Annenler kızmaz mı?" Başını iki yana salladı.
"Kızarsa, yaralarımdaki kanı pıhtılaştıran bir çocuk için az bile diyeceğim." Gözlerimi iriltip ona baktım. Ellerimi tutarken gülümsedi bana. "Teşekkür ederim Deniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Genç KurguDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...