Garipsemeyin dümdüz sekizinci sınıfta katıldığım kamp gibi bir kamp yazacağım. Klişe olarak bakmayın diye söylüyorum.
Dört gün sürecek olan test çözme kampına ailemin zoruyla katılmıştım. Günde bin soru çözdürmeyi hedefliyorlardı. Anlayacağınız sıçtım.
İyi yanı ise şuydu ki... Berkay da katılıyordu. Bavuluma özensizce birkaç eşofman, gecelik ve tişört tıkıştırıp ağzını kapattım. Annem odama girip gülümsedi. "Senin için iyi olacak."
"Anne ya!" diye homurdandım. Yine gitmeye hevesim gelmişti ama çaktırırsam annem şüphelenirdi.
"Şş... Mızmızlanma." diye homurdanırken ellerini yanaklarıma yerleştirip iki yana çekiştirdi annem. "Kahvaltıya gel."
"İstemiyorum." diye homurdandım.
"Oğlum yolda miden bulanır." dedi annem kaşlarını çatarak.
"Bulansın. İki saatlik yol zaten altı üstü." Annem göz devirdi. "Otobüse yetişemem hem." dedim duvardaki saati işaret ederek. Annem sessizce başıyla onayladı, valizimi taşımama yardım etmeye çalıştı. Zorla elinden çekiştirdiğimde bir homurtu çıkarttı. Babamı ben doğmadan önce kaybetmiştik. Askerdeymiş annem hamileyken. Şehit olmuş. Küçükken ölmesine çok sinirlenirdim ama şimdi babamla gurur duyuyordum. Babamın resminin olduğu çerçeveyi çaktırmadan alıp çantamı azıcık açarak içeri sıkıştırdım.
*
Annem beni arabayla bırakmıştı okul bahçesine. Sıkıca sarıldı, öptü, bayağı bir tembihledi falan. Mızmızlana mızmızlana otobüse bindim ve bulduğum ilk ikili boş koltuğa oturdum.
Kulaklıklarımın düğümünü çözmeye çalışırken yanıma sınıftan Yiğit oturdu. Ona kötü bir bakış attım. Geçen hafta yaptığı şeyi unutmamıştım. Resmen Berkay'a ispiyonlamıştı beni ya!
"Selam." diye mırıldandı bana dönerek. Bakışlarımı kulaklıklarıma dikip başımla onay verdim. "N'aber?" Sanane amına koyayım!
Ve aklıma o şahane fikir geldi. Bu çocuğun Berkay'la arası iyiydi.
Sonra kızdım kendime. Bunu yapmamak için aylarca direnmiş, her aklıma geldiğinde sinirlenip aksini iddia etmiştim. Kimseyi ona yakın olmak için kullanmayacaktım. Yoksa diğer insanlardan bir farkım kalmazdı. Sürekli diğer insanları kullanan ve bunu karşılıklı olarak yapan insanlar. Hem ben bunca zaman Berkay'ın çevresindeki herkesten nefret etmiştim, şimdi onunla arkadaş olamazdım ki!
"İyi, sen?" Cevap verdim yine de. Dayanamadım. Kullanmak zorunda değildim. Ufak bir sohbetten zarar gelmezdi. Yol da uzun.
"İyidir." diye cevapladı kısaca. "Kulaklığımı unutmuşum da, birlikte dinleyebilir miyiz?" Şaşkınlıkla ona baktım. Hafifçe tebessüm etti. Tamam, arkadaşlıktan haz duymazdım ve içimde bir canavar yatabilirdi ama annem bana her zaman kibar olmayı öğretmişti. Ve paylaşmayı.
"Olur, tabi." diye mırıldanıp kulaklığın sağ tarafını ona verdim. Sol tarafı da ben taktım. Telefonumdan müzik listesini açıp telefonu ona uzattım. "Bildiğin bir şarkı varsa açabilirsin." diye mırıldandım. Listede biraz gezindikten sonra yanaklarını şişirerek Addicted to my ex açtığında hızla ona döndüm. "En sevdiğim şarkıyı tutturdun." dedim şaşkınlıkla.
"Bu şarkıya ben de bayılıyorum." dedi gülerek. Gülümsemeye çabaladım ben de onun gibi. Yol boyunca bir sürü müzik dinledik. İkimiz de yabancı rap fanıydık ve şarkılarımızın yüzde doksanı tutuyordu. İlk defa 'karşılıklı kullanma' dediğim işi yapıp biriyle iletişim kurdum. Eğlendim de. Neden insanların buna bu kadar düşkün olduğu barizdi şimdi.
Varmamıza az kaldığında görevli öğretmen ayağa kalkıp sesini yükselterek herkesin ona dönmesine sebep oldu. Herkesin yaptığı gibi biz de Yiğit'le birlikte aynı odada kalma planı yaparken hocanın cümleleri herkes gibi bizi de yıktı. Tabi ben pek yıkılmadım çünkü arkadaş olmaya çok meraklı değildim ama kiminle aynı odada kalacağım belirsizdi şimdi. "Kiminle kalacağınızı ben seçiyorum." dedi hoca. "Gözlemlerimize göre bir liste yaptık. Sabah 7.30'da test çözmeye başlayacağımız ve akşam en erken 10.00'da bitireceğimiz için uykunuzu iyi almanız gerek ve arkadaşlarınızla yatacağınız zaman gece uyumayıp yorgun düşeceğinizi biliyoruz. Listeyi okumaya başlıyorum." (Ulan hayatımın en kötü dört günüydü bakın hüzünlendim şu an.) Bayağı bir kişi okunduktan sonra sıra bana geldi. "Deniz Akça ve Yiğit Can." dediğinde Yiğit'le birbirimize bakıp sırıttık, el kaldırdık. Hoca şaşkınlıkla birkaç saniye yan yana oturan bize baktı, bir homurtu çıkarttı. "Değiştiriyorum. Sonraki çift Berkay Çimen ve Yusuf Bal. Çaprazlıyorum." Kısa bir an düşündü. "Berkay ve Yiğit yakın arkadaştı, değil mi?" dediğinde tüm otobüs mırıltılarla onayladı. Hoca elini beline koyduğunda heyecandan ter atmaya başlamıştım. İnanamıyorum! "Berkay ve Deniz, Yiğit ve Yusuf." dediğinde nefesimi tuttum. Hoca elindeki anahtarlardan birini bana, birini Yiğit'e uzattı. Tüm liste bittikten iki dakika sonra otobüs park edildi, herkes aşağı indikten sonra eşini bulmaya başladı.
Olduğum yerde sap gibi dikiliyordum ben de. Berkay'ı beklemeye başladım çünkü yanına yürümeye utanıyordum. Benimle sıkılacağını biliyordum ve bu kendime suçlu hissettiriyordu beni.
Berkay yanıma geldiğinde başımı yere eğdim. "Gi-gidelim." dedikten sonra kendimi azarladım. Yine kekelemiştim.
Birlikte yürümeye başladığımızda Yiğit ve Yusuf'un bizim yönümüzde yürüdüğünü fark ettim. Otelin B bloğuna girip ikinci kata çıktık, kapının kilidini açtım. Bir koridora açıldı kapı. Sol tarafta küçük -cidden küçük- bir mutfak, sağda tuvalet vardı. Termal otel olduğu için içerde jakuzi olduğunun bilincinde, mutlulukla gülümsedim. Koridorun sonu ise bir odaya açılıyordu. Benim odamın yarısı kadardı ve iki tane çift kişilik yatak yan yana dizilmişti. Karşısında ise duvara monte tüplü bir televizyon vardı. Burun kıvırdık aynı anda. Bize dağıttıkları broşürde mükemmel bir oda vardı. Bu oda köy evlerindeki odalara benziyordu. Oda resimdekinin eskitilmiş hali bile değildi, bildiğiniz alakası yoktu hani. (Bunu da bizzat yaşadık.)
"Soldaki yatak benimdir." deyip yatağa zıpladı. Ben de sağdaki yatağa uzandım. O yönde bir takıntım yoktu, bazen annemle uyuduğum zaman annem ne tarafa isterse o tarafa yatardım.
Biraz sonra kapının açılma sesi geldi. "Oğlum bu mutfak küçücük lan." dedi biri.
Diğeri kahkaha atarak "Lan kapısı yok." dedi. Birbirimize baktık Berkay'la. Hızla ayağa kalkıp koridora çıktı.
"Ne işiniz var lan sizin burda?" dedi şaşkın bir sesle Berkay. Ben de uzandığım yerde doğruldum. Üçü odaya girince ağzım yavaşça açılıp yere düştü. Yiğit ve Yusuf işte.
"Bize verilen anahtar buranındı." dedi Yiğit elindeki anahtarı havaya sallarken. Anahtarların üzerinde blok ve ev numarası yazıyordu.
"Bu oda iki kişilik." dedi Berkay kaşlarını çatarak. "Bir hata-"
"Hayır." dedim Yiğit'ten cesaret alarak. Hepsi bana dönünce başımı eğdim. "Dört kişilik." dedim çift kişilik yatakları işaret ederek.
"O zaman çiftler yatak için mi..." diye mırıldandı Yusuf, sesi kısılarak kayboldu.
"Oldu o zaman," diye mırıldanıp kendi yatağına zıpladı Yiğit. Yusuf yanına atlarken Berkay beni eliyle itekleyip yatağa uzanınca oturduğum yerde kalakaldım. Ben, onunla, uyuyamam. Bu kadar net.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Novela JuvenilDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...