"Ya söylesene ne oldu?" dedim Yiğit'i dürterek. Bir apartmanın bahçe duvarına oturmuştuk. Omzundan aşağı sarkıttığı çantayı tek eline alarak sağa sola sallamaya başladı. Bacaklarıma çarpan mor çantaya çatık kaşlarla dik dik baktıktan sonra ona döndüm.
"Hiçbir şey." Gün boyunca Yusuf'la birbirlerini görmezden gelmişlerdi. Kaşlarımı iyice çattım.
"Bir şey olmadı mı? Gün boyu ağzınızı bıçak açmadı lan." dedim sinirli bir tavırla. Birde Yusuf'la Berkay ayrı takılmışlardı gün boyu. Tabi biz de Yiğit'le. Berkay'la iki kelime zor konuşmuştuk. Çünkü ben Yusuf'un yerine oturmak zorunda kalmıştım. Yusuf da benim yerime. İkili sürekli bizi farklı kutuplara çekip birbirlerinden uzaklaşıyorlardı.
"Deniz uzatmasan? Hem siz dün odadan hiç çıkmadınız. Ne yaptınız?" dedi muzip bir gülümsemeyle.
"Konuştuk." dedim gülümseyerek. Berkay'ın parmakları saçlarımda, yüzümde, omuzlarımda dolanıp durmuştu. Dudaklarımızda sürekli bir tebessüm vardı ve ilk defa biriyle uzun uzun bakışmıştım. Sonra beni kolları arasına almış, saçlarımı defalarca kez öpüp beni sıkıca sarmıştı. Hayatımın en güzel uykusuydu. "Sonra uyuduk. Bu arada Yusuf sabah da yoktu. Ne oldu anlatsana. Çarpıştık diyorsun ama çarpışan insanlar sonrasında güler geçer. Siz tartışmışsınız da."
"Çarpıştık diye tartıştık zaten ama önemli bir şey değildi." dedi iç geçirerek. Dudaklarımı birbirine gömerek onu süzdüm. Hiç de önemsiz görünmüyordu.
"Açıl gitsin. Çok uzadı. Karşılıksız olsaydı bir çarpışmayı bu kadar sorun etmezdiniz." Arkadaşlık ilişkilerim iyi olduğundan değil de, kitaplarla aram iyi olduğundan biliyordum. İki yakın arkadaş dudakları birbirine deyerse güler geçerdi. Gerçekten arkadaşlarsa tabi...
"Açılacak bir durumum yok. Ondan hoşlanm-"
"Kabullen artık şunu!" dedim kaşlarımı çatarak. "Böyle oturup canını sıkmaya değer mi ya? Karşında tüm o güzel anlara açılan bir kapı var ve sen onu izlemeyi tercih ediyorsun! Aptal!"
"Beni reddetti!" diye bağırdı bir anda bana dönerek. İrkildim. Gözlerindeki yaşları da o an fark ettim. Ellerini yüzüne örttü, hızla yanaklarını temizleyip duvardan atladı, çantasını sırtına atıp koşar adım uzaklaştı.
*
"İşte böyle..." diye mırıldandım Berkay'a doğru. Kaşları havada bana bakıyordu.
"Ben onunla konuşurum." Gözlerimi iriltip başımı iki yana salladım.
"Hayır, konuşma. Yiğit sana söylediğimi anlarsa beni öldürür. Bir de Yusuf'un öğrendiğini öğrenirse ikimiz de biteriz." Göz devirdi.
"Çocuk çocuk işler ya..." diye homurdandı. "Salak gibi gurur yapıyordur o piç." Tek kaşım havada ona bakmaya başladığımda o da bana kaşlarını çattı. "Ben gurur yapmıyordum. İstisna durumlar vardı." dedi bakışlarını kaçırarak. Omuz silkip bakışlarımı kaçırdım. Etrafına kısa bir bakış attı, beni belimden yakalayıp kendine çektiğinde hızla kalktım banktan.
"Salak." diye mırıldandım. Göz devirdi, bankta bana kıçını döndü. İç geçirip oturdum, kollarımı yavaşça beline doladım. Sadece bir anda şaşırıp korkmuştum. Yakalanmaktan korkmuyorduk. Ama öğrencilere yakalanmaktan. Ben öğretmenlerden korkuyordum. Okulda hetero çiftler bile korkuyorlardı disipline gitmekten. Bizim de dikkatli olmamız gerekirdi. Neyseki etrafta kimse yoktu.
Yavaşça bana dönüp başımı göğsüne yaslamama yardım etti. Anlaşıp sınıftan kaçmıştık aceleyle. Yoksa iki gündür yan yana gelemiyorduk ikili yüzünden. Hayır, küsüyorsunuz, bizi karıştırmayın bari. "Çıkışta bir şeyler mi yapsak?" diye mırıldandı. "Hem annemler hâlâ dönmedi. Ben de yokken hazır, okul sıkıntısı olmayınca birkaç gün kalmaya karar vermişler. Yarın sabah dönecekler." Başımla hafifçe onayladım.
"Yiğit ve Yusuf-" Ofladığında sustum. Bana ciddi olmamı sorgular gibi bakıyordu.
"Bu kez baş başa kalalım." Dudaklarımı birbirine gömüp başımla onayladım.
*
Sınıfa girdiğimizde önlü arkalı oturan ama kesinlikle birbirinin farkında olduğu hâlde farkında değilmiş gibi davranan ikiliye diktim gözlerimi, hızlı adımlarla yanlarına yürüdüm. "Bugün saat 4.30'da ilerideki Kahve Dünyasında buluşuyoruz. Gelmezseniz bir daha yüzünüze bakmam, Berkay'la da konuşturmam sizi. Çok önemli bir şey konuşmamız gerek." dedim Yiğit'in yanına otururken. Berkay bana pis bir bakış attı. Evet, onun evine gitmeye söz vermiştim. Ama ne yaptığımı iyi biliyordum.
*
Berkay'ın kapısını tıklattığımda kapı biraz fazla hızlı açıldı. Üzerine montunu giyinmiş, atkısını boynuna dolamaya çalışıyordu. "Birlikte mi gideceğiz?" diye mırıldandı ayakkabılıktaki botlarına uzanırken.
"Gitmeyeceğiz." Duraksadı, bana döndü. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girerken gülümsedim.
"Sen şeytansın." diye mırıldandı beni süzerek.
"Çok basit bir numara. En salak insan bile anlardı." dedim imalı imalı ona bakarak. Göz devirirken bana doğru uzanıp elini omzum üzerinden iterek dış kapıyı kapattı, beni kapıya yasladı. Evde tek ve kapıyla arasında...
Bu kez baş başa kalalım.
Siktir.
Kızarmaya başladım. Kollarımın altı ısınmıştı ve terlemeye başladığımın farkındaydım ama aynı zamanda titremeye de başlamıştım. Sanki içerisi çok soğukmuş gibi... "Bugün bana ikinci kez salak dedin." diye fısıldadı yüzüme doğru. Burun burunaydık ve gözleri aşağı dönük, dudaklarımdaydı. Dudaklarımın kuruduğunu hissediyordum ve yalamamak için kendimi zor tutuyordum. Derin bir nefes almamla göğsüm göğsüne çarptı, kapıya biraz daha sindim.
"İkincisi sana değildi. Ama madem alındın..." Kaşlarını hafifçe çatsa da dudaklarında ufak bir tebessüm olduğunun farkındaydım.
"Madem alındım?"
"Salak olduğunu kabullenmişsin demektir. Yapabileceğim bir şey-" Dişlerimi birbirine geçirip gözlerimi yumdum. Eli kalçamı sarıp beni kendine çekmişti. Nefes almayı bıraktığımı göğsüm acıdığında anladım. Ama sanki nefes alsam bedenim yere dağılacakmış gibi hissediyordum. Sanki eriyordum.
"Belki de vardır?" Elimi göğsüne koyup onu kendimden uzaklaştırarak başımı eğdim, nefes almamla ciğerlerim bayram ediyormuş gibi hissettim.
"Yapamam." Cevap vermediği birinci dakikanın sonunda başımı kaldırıp ona baktım. Kaşlarını kaldırmış, bana bakıyordu. "En iyi ihtimalle bayılırım." diye mırıldandım. Güldürdü bu onu.
"Beni fazla abartmıyor musun?" Elimi tutup kalbi üzerine koydu. Kalp atışları... Ritimsiz ve hızlıydı. "Ben de insanım. Ve bak, bir kalbim var. Sana bakınca hızlanıyor. Ve ben de heyecanlanabiliyorum." derken elimi bırakıp elini bana gösterdi. Eli tir tir titriyordu. "Ben de korkuyorum." Alnını alnıma yaslarken gözlerini gözlerime dikti. "Sana sahip olmaktan bile. Bazen sana bakarken ölecekmiş gibi hissediyorum. Bana böyle hissettirebilen tek varlıksın. Nefesimi kesiyorsun. Bazen canımı yakıyorsun... Bana robotmuşum gibi bakma, en az senin kadar ben de duygulara sahibim. Ama başa çıkmayı öğrenemezsek, asla birbirimize tamamen sahip olamayacağız. O utanç verici tüm beden tepkileri aramıza girecek ve biz heyecanlanıp kendimizi uzağa itmeyi bırakmazsak tamamen kopup kaybolacağız. Bunu istiyor musun?" Başımı hızla iki yana salladığımda alınlarımız birbirine sürtündü. Gülümseyerek alınlarımızı ayırıp güven veren bir tavırla kollarını etrafıma doladı. "İstemediğin sürece bunu yapmayacağız. Ama beni gözünde böyle yüceltmenden nefret ediyorum. Aş bunu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Teen FictionDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...