12 - Erkek

27.5K 2.1K 1.4K
                                    

Evde birkaç saat sonra tüm cesaretimle mesaj attım ona. İyi misin?

Çevrim içi bile oldu ama bırakın bana cevap vermeyi, görüldü bile atmadı.

*

Sonraki gün yanıma oturmadı. Ona bakıp göz göze gelmeye çalıştıkça inatla bakmadı bana. Yiğit'i sıkıştırıyordum ama hiçbir şey söylemiyor, bilmiyorum falan diyerek geçiştiriyordu beni.

Gerçi belliydi. Benden kaçıyordu çünkü homofobikti ve gay damgası yemek istemiyordu.

*

Son derse doğru yine bir cesaret örneği göstererek teneffüste karşısına dikildim. "Bu kadar homofobik olduğunu bilseydim seninle arkadaş olmazdım. Homofobizm düşük IQ seviyesi belirtisidir çünkü. Anlayacağın, aptal, geri kafalı, dar görüşlüsün. Yani ibneyi nasıl bir küfür olarak algılıyorsanız, ben de anlamını kafamda çevirip size yöneltiyorum çünkü hiçbir homo bu kelimeyi sizin kadar hak etmiyor." Birden ayağa kalktığında sustum.

"Homofobik değilim. Seninle arkadaş olmak istemiyorum." Yanımdan geçeceği zaman tekrar hızla önüne atladım.

"Gay olarak algılanmaktan neden bu kadar çok korkuyorsun? Bunda ayıp bir şey yok. Ve kimse biz arkadaşız diye dönüp sana gay demeyecek. O zaman Yiğit ve Yusuf arkadaş, onlar da mı gay? Ya milyonlarca arkadaş olan hemcins?" Dudaklarını birbirine bastırırken nefesini burnundan saldı.

"Konuşmak istemiyorum."

"Berkay-"

"Deniz!" diye uyardı beni sinirli bir sesle. İrkilirken yerimde sıçradım. "Sana homofobik değilim dedim. Gay olarak algılanmaktan da korkmuyorum. Sadece seninle zaman geçirmek istemiyorum."

"Neden?" diye sordum. Aslında o an yapmam gereken tek şey tuvalete kaçıp bir kabine saklanmaktı. İnsan içinde ağlamak, hatta onun karşısında ağlamak hiç cazip gelmiyordu. Ki gözlerim dolmuştu bile.

Düşününce, o Yiğit ve Yusuf'a bile gülümsemiyorken bana karşı gülümsemesini bastıramıyordu. Benim yararıma olmasa bile, onun mutlu olması için her türlü şeye katlanıp onu yine gülümsetmeye hazırdım. Dahası, yine o içine kapanık günlere dönmek istemiyordum. Ona yakın olmayı tatmışken, ondan uzak kalmak istemiyordum.

"Birine çok benziyorsun." diye mırıldandı. Bakışları anında yumuşarken, gözlerimdeki yaşlardan biri firar edip yanağıma neşter izi attı. Beni ona benzetiyordu. Bana bu yüzden güzel davranıyordu. "Ve dahası, benden hoşlanıyorsun." O an beynimden vurulmuşa döndüm. Öylece ona bakmaya başladım. Daha çok yaş anında yanaklarımda iz bırakırken adem elması yukarı aşağı hareket etti. "Seninle arkadaş olmak istemiyorum." İhanet eder gibi hissediyordu.

"Ama ben erkeğim." diye mırıldandım. "Benden zaten hoşlanamazsın. Kız arkadaşına ihanet etmiyorsun." Suratında kısacık bir an alaylı bir gülümseme oluşup silindi.

"Sadece benden uzak dur." diye mırıldanıp yanımdan geçti. Elimi yanımdaki sıraya atıp kalçamı yaslayarak dengemi korudum. Yine başım dönüyordu. Yine dünya taklalar atarak midemi birbirine katıyordu.

Yiğit belirdi yanımda. "Hey, kendine gel." Burnumu gürültüyle çektim.

"Sen mi söyledin ondan hoşlandığımı?" diye sordum Yiğit'e dönerek. Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Hayır. Anlamaması için aptal olması gerekirdi." Her şeyden habersiz olan Yusuf'un gözleri irildi.

"Sen ondan hoşlanıyor musun?"

"Şekil A'da görüldüğü gibi." dedi Yiğit göz devirerek. Kendine aptal dendiği için ona kötü kötü bakmaya başladı Yusuf.

"Sensin aptal." Yiğit Yusuf'un saçlarında gezdirdi elini.

"Sakin ol kanka, yakında aptallığa da tedavi bulunur. Bilim dünyası gelişiyor." Yusuf elini iterken kıkırdamaktan alamadım kendimi. Hemen ardından burnumu çektim. Yine kafamda Teoman'ın malum şarkısı çalıyordu.

İkisinin de bakışları bana döndü. "Yusuf evladımız gülümsedi az önce." dedi Yiğit anne edasıyla. Yusuf göz devirirken ben yine kendimi kıkırdamaktan alamadım. "Baba de bakayım?" dedi Yiğit gözlerini bana dikip.

"Biraz uyumak istiyorum." diye mırıldanıp yanlarından ayrılarak sırama geçtim. Onun kokusu sindi diye giymeye kıyamadığım hırkamı çıkarıp üzerine koydum başımı, kokusunu burnuma doldura doldura ağlamayı sürdürdüm. Öyle de uyuyakalmışım zaten.

*

Bana eski sevgilisine benzediğim için ilgi gösteriyordu. Oysa ben onu mutlu edebiliyorum diye sevinçten dört köşe oluyordum. Kendimi kandırılmış hissediyordum. Sanki bana ilgi göstermiş de, beni kullanıp bir kenara itmiş gibi. Ortada öyle bir şey yoktu ya da olmayacaktı. Zaten bir daha suratıma bile bakmayacaktı muhtemelen. O da böyleydi, kabullenmem gerekiyordu.

Birileriyle arkadaş olmak onun için zor değildi ama kendinden hoşlanan kişilerle arkadaşlık yapamıyordu. Çünkü ölen kız arkadaşına ihanet eder gibi hissediyordu. Bir de üstüne beni kız arkadaşı yerine koyunca... Kim bilir kendini nasıl kötü hissetmişti. Onun yerine de ağladım oturup. Biraz kendim için, çokça onun için. Sonra dua ettim, çabuk atlatsın benle yaptığı ihaneti, ağlamasın diye. Çünkü onun gözünden düşen her damla benim kalbime inen bir darbeydi. O ağlayınca canı acıyordu ya, ben o canın acımaması için kendi canımı yerleştirirdim o noktaya. İstemiyordum, ne ağlamasını, ne acı çekmesini.

Özür dilemek istiyordum hayatına girdiğim için ama dileyemiyordum. Mesajı gördüğü zaman aklına gelecektim ve yine üzülecekti. Elim kolum bağlıydı.

Ya da değildi.

Yiğit'i aradım. Birkaç çalıştan sonra açıldı telefon. "Efendim kankaların gülü?"

"Ya Yiğit bir şey soracaktım ben."

"Sor kankacım."

"Berkay'dan haberin var mı?" diye mırıldandım. "İyi mi o?"

"İyi ya iyi. Şu an Yusuf'la Pess atıyorlar yan odada." Kaşlarımı kaldırıp indirdim. Neden canım yandı? Ben burada onun için endişelenirken onun hayatına böyle kolayca devam etmesi miydi beni üzen? Ama istediğim şey zaten iyi olmasıydı!

"Tamam, aradığımı söyleme." Tam kapatacakken seslendi Yiğit.

"Deniz! Sen de gelsene."

"Ha yok, uykusuzum ben biraz." Yalan. Uykumu gayet almıştım ama aralarına girmek yüzsüzlükmüş gibi geliyordu. Öylece arkadaş ortamlarına girip çıkamazdım istediğim gibi. Onlar her geldiğinde kabulümdü ama ben aralarına katılmaya çekiniyordum. Hele ki Berkay'la aram böyleyken.

"Kimle konuşuyorsun sen?" diye bir ses geldi arkadan. Berkay... Kalbim yerinden çıkacak sandım.

"Pizza siparişi veriyordum." diye cevapladı Yiğit. Berkay'dan çıt çıkmadı. Biraz sonra konuştuğunda dilim damağım kurudu.

"Deniz'le konuştun mu hiç?"

"Evet, neden?" dedi Yiğit. Donup kaldım. Dinlememe izin veriyordu resmen!

"İyi mi o?"

"Mükemmel amına koyayım. Sıç ağzına bırak. Mükemmel ya." Berkay'ın iç geçirdiğini duydum. Bir süre sessizlik oldu. Kıkırdayarak sordu. "Duydun mu?"

"Niye öyle yapıyorsun?" diye sordum sinirli bir sesle. "Şimdi gidip az önce konuştum, atlatmış o falan de."

"Niyeymiş o? Hak etti bir kere." diye homurdandı. Göz devirip telefonu yüzüne kapattım.

Esmer (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin