Berkay ve kardeşi;
Ders boş olduğu için Yiğit ve Yusuf sıralarını bize doğru çevirmişti. Dörtlü olarak Yiğit'in boş dersler için sıranın altına yaptığı depodan çıkarttığımız unoyu oynuyorduk. İkili ikili oynuyorduk tabi. Vaziyet şuydu ki Yusit grubunda 5 tane kart vardı henüz.
Bizde ise bir kart kalmıştı. "Uno!" diye bağırdık aynı anda Berkay'la. El kırmızı dönüyordu ve bizim elimizde kalan tek kart da kırmızı beşti.
"E sikicem ama ha..." diye homurdandı Yusuf. Berkay'a sırıtarak baktığımda yanağıyla yanağımı itiştirerek beni sırada geriye yatırıp yanağımı öperek geri çekildi. Doğrulurken sırıttım. Yiğit kart çekti. Oflayarak birbirlerine baktıkları sırada kartı ben attım ortaya.
"Çak!" diye bağırdım Berkay'a dönerek. O yanağını uzattı, ben işaret parmağımı kaldırdım, X'larımızı tokuşturduk.
"Ben oynamıyorum daha." diye homurdandı Yusuf. "3 eldir yeniliyoruz, bende de bir gurur var."
"Ne oldu Yusuf? Oyunun başında bu oyunun profuyum diyordun?" dedi Yiğit kollarını göğsünde birleştirip. Hepimiz aynı anda gözlerimizi irilttik.
"Onu sen dedin bir kere!" dedi Yusuf. Yiğit kaşlarını kaldırdı.
"Demiş olabilirim." Onlar tartışmaya başlarken Berkay'la birbirimize döndük. Üç dört gün falan olmuştu çıkmaya başlayalı. Sonunda tamamen iyileşen parmaklarını saçlarımdan geçirdi.
"Bugün yarım kaldığımız dizimize devam mı etsek?" diye mırıldandı. Okulda sürekli yanımıza gelip sevgili olup olmadığımızı soruyorlardı ve Berkay onları direkt kovalıyordu. Ama hayır da demiyordu. İnsanlar sevgili olduğumuzu biliyordu yani.
"Nerde izleyeceğiz?" diye sordum başımı göğsüne yaslayarak. Parmakları saçlarım arasında gezinmeye devam etti.
"Bizim eve gideriz?" Ben bize gidelim diyecek oldum ama abim o gün evdeydi, kesin rezil ederdi beni.
"Annen evde olmaz mı?" diye sordum.
"Sorun olur mu?" dedi bakışlarını gözlerime indirip. Başımı iki yana salladım.
"Benim için değil. Annen için sordum." Güldü.
"Annem çok iyi kadındır. Hiçbir şey demez." Gülümsedim ona.
"Gelirim." diye mırıldandım. O sırada bize baktıklarını yeni fark ettiğimiz Yiğit ve Yusuf birbirlerine döndü.
"İşi pişirecekler." diye fısıldadı Yiğit.
"Senin ağzına-" Sustu Berkay. İç geçirdi, boynunu hafifçe çevirdi. "Neyse bir şey demiyorum."
*
Kapının önüne geldiğimizde Berkay zile bastığı an hafifçe titremeye ve kızarmaya başladım. Kapıyı 170'lerinde esmer bir kadın açtı. Cidden güzel bir kadındı. Hafif açık alnı, yuvarlak suratı, kapkara gözleri, omzuna inen kıvırcık siyah saçları vardı. Önce Berkay'a sonra bana baktı. Tebessüm etmeye çalıştım.
"Hoş geldiniz." dedi kadın gülümseyerek. O an kırışıklıkları ortaya çıktı.
"Anne bu Deniz. Erkek arkadaşım." dedi Berkay beni tanıtarak. Kadının gülümsemesi suratında donarken gözlerim hafifçe irildi, bakışlarım Berkay'a döndü.
"Ah, merhaba!" dedi kadın neşeli bir sesle. Elini uzattı. "Gaye adım. Memnun oldum." El sıkıştık kadınla.
"Ben de." diye mırıldandım. Kadın kenara çekilirken ikimiz de içeri girdik. Emekleyerek koridora çıkan minik bebeğe dikildi gözlerim. Bakışlarını Berkay'a çevirerek ona doğru seslendi anlam yükleyemediğim harflerle.
"Prensesim!" diye seslendi Berkay ona. Bebeğin suratında öyle bir sırıtma oluştu ki, anında emin oldum. Berkay mükemmel bir ağabeydi. Eğilip kucakladı, bebek başını boyun girintisine yaslayıp elini Berkay'ın ağzına attı. Ben engel olamadığım bir gülümsemeyle onları izlerken Berkay ağzındaki minik ele öpücükler bırakıyordu. "Anne biz odamda olacağız." dedi Berkay annesine kardeşini uzatırken.
"Aç mısınız?" dedi kadın bana bakarak. Başımı ağır ağır iki yana salladım.
"Değiliz." dedi Berkay da. Beni yönlendirdi, bir odaya girdik. Gayet sade bir odaydı. Beyaz duvarlar, beyaz bir yatak. Beyaz dolap ve beyaz kitaplıkla çalışma masası. Her şey o kadar beyazdı ki... Tek koyu renk laminanttı. Bir de Yatağının başına asılmış bir LGBT bayrağı vardı. Ailesi bildiği için annesine rahatça söylemişti. Gerçi sevgilisi intihar etmişti ve Berkay rehabilitasyonda sürünmüştü, bilmemeleri tuhaf olurdu.
"Annene söyledin." diye mırıldandım.
"Annem her şeyimi bilir."
"Kardeşin çok sevimli." diye mırıldandım. Yatağına oturduğunda yaklaşıp yanına oturdum. Leptobunu kucağına aldığı sırada yatakta geriye kayıp sırtımızı duvara verdik, leptobu açtı.
"Öyledir." dedi gülümseyerek. Diziyi açtı, izlemeye başladık.
*
İki bölüm bitirdiğimizde esneyerek kapattı leptobu, gözlerini bana dikip dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Bakışlarım çalışma masasındaki resme kaydı. Berkay'ın bayağı küçük ve çelimsiz haliydi. Yanında da biraz kilolu ama sevimli bir çocuk vardı. "O mu?" dedim resmi işaret edip. Başıyla onayladı hafifçe.
"Resmini saklamam seni rahatsız ediyor mu?" Başımı iki yana salladım. O kadar düşüncesiz ve duygusuz değildim. Elbette onu unutmayacak,
kalbinin bir köşesinde saklayacaktı."Nasıl biriydi?" diye mırıldandım. "Nasıl tanıştınız? Nasıl çıkmaya başladınız?"
"Orhan adı. O yedinci sınıftaydı, ben sekiz. Bize bir görev verildi. Alt sınıflardan birini seçecek ve ona ders çalıştıracaktık. Sonra karmaşa çıkınca kuraya karar verildi. Kurayla bana denk geldi. Ders çalıştırırken onu, tanıştık. Çok iyi niyetli, çok masumdu. Hayatımda tanıştığım en saf çocuktu." Dudaklarında bir tebessüm oluşurken göz kapakları titriyordu. İç geçirdim.
"Anlatmak istemiyorsan mecbur değilsin." Bakışlarını bana çevirdi.
"Kaldıramıyorum. Öyle güzel bir insan ölmeyi hak etmedi. Homofobi öldürüyormuş. Bütün homofobinin soyunu çürütmek istiyorum." Elimi eli üzerine koyup elini okşadım. Yalnız değildi. Sevgi değil, nefretti ölmeyi hak eden. Homoseksüeller besledikleri sevgiden dolayı nefret dolu homofobiklerin eziyetleriyle karşı karşıya kalıyordu. Ve nefret kazanıyordu. Ne acı.
"Yanındayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Novela JuvenilDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...