Sorgulamak istedim. Nedenini sormak istedim ama boğazımdaki yanma engel oldu buna. Yavaş yavaş yatağının kenarına oturdum. "Tek kalmak istemiyorum." diye mırıldandı.
"Korkuyor musun?" Onu ilk defa canlı canlı gülerken gördüm ama bu çok yorgun bir gülümsemeydi. Yine de kalbimin ağırlaştığını hissetmeme engel değildi. Belki ayaklarına kapanıp bir daha gülmesi için yalvarabilirdim. Dünyanın en güzel ağırlığıydı çünkü o his.
"Hayır. Yalnızca..." Sustu. Bakışlarımı odada dolandırdığım sırada bileğimi bırakıp elini çekti. "Konuşalım mı?" diye geveledi sonunda. Konuşmak demek hakkında daha çok bilgi edinmek demek olduğu için mutlulukla başımla onayladım. Ama devamı sessizlikti. Sanki dünyada konuşacak hiçbir şey kalmamış gibi.
"Hayvanları sever misin?" diye mırıldandım konu açmak için. Sevdiğini biliyordum. Yolda bir köpek yavrusunu severken görmüştüm onu. Bir insana yaklaştığı gibi değil, küçük bir çocuğa yaklaşır gibi, şefkatle sevmişti köpeği. Hayatımda ilk defa köpek olmak istediğim an da o andı.
"Kediler hariç, evet." diye mırıldandığında gözlerimi irilterek ona diktim.
"Neden?"
"Bilmem." derken omuz silkti.
Şaşkınlıktan kekelemeye başladım. "Kediler sevilmez mi ya? Dünyadaki en harika yaratık olabilirler." Sen hariç.
"Dünyadaki en harika yaratık..." diye mırıldandı.
"Ne?" diye sorguladım.
"Çocukları sever misin?" Düşündüm kısa bir an. Bir gün bakarsınız seviyorum derim, başka bir gün sevmiyorum hatta katlanamıyoruma döner o.
"Çocuğa göre değişir." diye mırıldandım.
"Bir kız kardeşim var." diye mırıldandı. Güldüm. Biliyordum. Yine de habersiz gibi yaptım.
"Kaç yaşında?"
"Bir buçuk. Senin?"
"Ağabeyim var yirmi bir yaşında." Kaşlarını kaldırıp indirdi. Bir an hep merak ettiğim o soru geldi aklıma. "Liseye bir yıl geç başlamışsın. Nedeni ne?"
"Sen nerden biliyorsun?" dedi kaşlarını kaldırarak. Omuz silktim.
"Hepimizden büyüksün. Ama konuşurlarken duyduğuma göre ortaokulda Hale'nin ablasıyla aynı sınıftaymışsın." Bu onu yine güldürdü. Yine o ağırlık...
"Sen başkalarını dinlemeye bayılırsın herhalde?" Omuz silkip muzipçe gülümsedim. "Başka neler biliyorsun?"
"Sorumu cevaplamadın." Dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti.
"Özele giriyorsun çünkü." Kaşlarımı kaldırıp indirirken birilerini terslemeye bayıldığını hatırladım.
"Kusura bakma. Peki... Resmini çizdirdiğin kız sevgilin mi?" Başını ağır ağır iki yana salladı.
"Çok yakın arkadaşım." diye mırıldandı. "En son sekizinci sınıfta sevgilim oldu." derken bakışlarını kaçırdı. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Belki de ondan ayrılıp depresyona girmiş, bir yıl okula ara vermişti.
"Neden ayrıldınız?" Cevap vermedi.
"Uykum var." diye konuyu değiştirdi.
"Amma uyuyorsun." diye homurdandım. Yüzünü yastığa gömüp yüz üstü uzandı.
"Sen de rahat vermemeye bayılıyorsun." diye ses tonumu taklit etti. Göz devirdim.
"Soruma cevap ver, rahat bırakayım." Göz devirdi yine beni taklit ederek.
"Öldü." Tüylerim yavaş yavaş diken diken olurken başını diğer tarafa çevirip gözlerini yumdu. Ağzım yavaşça aralandı ve kendini uyumaya zorlayan çocuğa dikildi gözlerim.
Sevdiğini kaybetmek. Bu beni her zaman korkutmuştu. Hatta hayatta beni en çok korkutan şeydi bu. Yatağa uzanırken gözlerim Berkay'da dolanıyordu. Nasıl yıprandığını hayal ettim ve bu bile kalbimin atmaya kısa bir an ara vermesine sebep oldu.
Güzel çocuk acı çekiyordu. "İntihar ederek." diye devam ettiğinde ikinci bir balta saplandı yüreğime. Kısa bir an burun çekme sesi duyduğuma emindim. Bu gözlerimin dolmasına sebep olurken elimi kalbim üzerine atıp cenin pozisyonu aldım. Canının acımasını istemiyordum. Onun yerine acı çekmeye hazırım. Lütfen, lütfen ağlamıyor olsun.
Tek eli yüzüne uzanınca gözlerini sildiğine emin oldum ve ne yaptığımı bile bilmeden yatakta ona yaklaşıp yüzümü kürek kemikleri arasına gömerek gözlerimi yumdum.
"Özür dilerim." O yarayı deştiğim için, dikişleri söküp içine ikinci kez neşter vurduğum için, kan yerine bolca göz yaşı döktürdüğüm için, en çok o yüreğindeki iyi tanıdığım sızı için... Ve bencilliğim için. En güzel ben severim derken yanılıyordum. Sırf soğuk duruyorsun diye sevgiye dair duygular barındırmadığını düşündüğüm için özür dilerim. Benden güzel sevebilecek tek kişi sendin belkide. Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dilerim, böyle güzel sevdiğimiz için.
*
Uyandığımda yüzüm hâlâ kürek kemikleri arasındaydı. Uyandığım hâlde başımı kaldıramadım. Boynum ağrımıştı. O ise derin nefesler alarak hâlâ uyuyordu. "Siktim seni!" dedi biri neşeli bir sesle. Diğer yatağa baktığımda Yiğit ve Yusuf kart oynuyorlardı.
"Ya abi yine mi papaz?" diye bağırdı Yusuf. Yiğit kahkaha atmaya başladı.
"Saat kaç?" diye mırıldandım sesimi duyurmaya çalışarak. İkisi de bana döndü.
"Günaydın güzellik." diye seslendi Yiğit dalga geçerek. Göz devirdim.
"16.21." dedi telefonuna baktıktan sonra Yusuf. Öğle molasıydı yani.
"Yediniz mi bir şeyler?" diye sorduğumda başlarıyla onayladılar.
"Asıl siz yediniz mi oğlum şuraya baksana üç gündür açsınız." diye homurdandı Yiğit. Dudaklarımı birbirine gömerek başımı hafifçe iki yana salladım.
"Ne oluyor ya?" diye mırıldanarak gözlerini araladı Berkay. Hızla başımı sırtından kaldırıp doğruldum. O da yatakta düz dönüp hafifçe doğrularak bir bana bir onlara bakmaya başladı.
"Ben biraz hava alacağım." diye mırıldanıp ayağa kalktım, odanın çıkışına yöneldim.
"Dur kanka ben de geliyorum." diye seslendi Yiğit. Göz devirdim. Damlamasa olmaz zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Teen FictionDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...