İYİ OKUMALAR...
LAVİNYADAN...
Karanlık, karanlık ve yine karanlık... Ne ağzımdaki bant yüzünden konuşabiliyordum ne de gözlerime kapatılan şey yüzünden etrafı görebiliyordum.
Yaklaşık yarım saat önce kendime gelmiştim. Ellerim ve ayaklarım önden birbirlerine yaklaştırılarak bağlanmıştı. Hafif oturur bir şekilde çok yumuşak olmasada beni rahatsız etmeyen bir yere yatırılmıştım. Ellerim ile ağzımdaki bandı açamıyordum çünkü ellerim birde bulunduğum yere bağlanmıştı. Bunu bedenimden geçen sıkı ipten algılıyordum.
İlk uyandığımda nerede olduğumu algılayamamıştım ve kurtulmak için çok fazla çaba sarf etmiştim ama şu an artık bıkmış olmanın hissi ile kıpırdamadan etrafı dinliyordum. Ve bu da boşaydı çünkü etrafta nereden geldiği belli olmayan bir hışırtı dışında hiçbir şey yoktu.
Boşluktaydım. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama yirmi dört saatin dolmuş olmasına çok az kalmış olmalıydı. Duyduğum hışırtı sesi dışında birkaç ses işitmeye başladım.
Dikkat kesilmiş sese odaklanıyordum. Ayakkabı sessiydi bu. Birisi buraya doğru geliyordu. Beni bulmuşlar mıydı? Yoksa Vahşet mi geliyordu?
Uyanık olduğumu belli etmek için yerimde hareket edebildiğim kadar kıpırdayarak sesler çıkartmaya çalıştım. Sesler bana daha çok yaklaşmıştı. Artık daha net duyuyorken kıpırdanmayı keserek mırıltılar çıkartmaya başladım.
Durmuş olan topuk sesleriyle bende mırıltılarımı kestim. Korkundan mıydı kalbimin bu kadar hızlı atması? Korkuyordum evet ama merakım korkumun üstündeydi.
İri eller saçlarıma çıktığında açık olan saçlarımı hafifçe okşadıktan sonra görmemi engelleyen şeye dokundu. Nefes alış verişim hızlanmıştı. Saniyeler sonra Vahşet'i görecektim!
Eller arkamda bağlı olan şeyde oyalandıktan sonra görmemi engelleyen bez parçası gözlerimden ayrıldı. Şu an gözlerimi açmam gerekiyordu değil mi? Hayır, benim cesaretim de o bez parçası gibi beni terk etmişti.
"Aç gözlerini!" Tok ve metalik ses başımdan kaynar sular dökülmesinin sebebi olmuştu. Bu sesi duymuştum. Olabilir miydi? Şu an Vahşet ile değil de Gölge ile olabilir miydim? Gözlerimi yavaşça açtığımda tam karşımda neredeyse siyaha boyanmış olan pencereden sızan ışık ile etrafı görebiliyordum.
Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdıktan sonra metalik sese çevirdim. Evet, bu Gölgeydi. O buradaysa babam ve Araf'ta buralarda olmalıydı. Beni kurtarmak için mi gelmişlerdi? Kafamı iki yana sallayarak ağzımı açması için Gölgeye bakıyordum ama o hareketsiz bir şekilde duruyordu.
"Birazdan bir misafirimiz gelecek burada uslu bir şekilde bekle." dedikten sonra arkasını döndüğünde hareket edip mırıltılar çıkartmaya başladım. Yeniden bana döndü ve ağzımdaki bandı hızlı bir şekilde çekti. Canımın acısıyla hafif bir inilti ortaya koydum.
"Gölge, beni burada mı bırakacaksın?" Bana bir süre baktıktan sonra konuştu.
"Ben Gölge değilim. Bunu anlamayacak kadar safsınız hepiniz." O Gölge değilim mi demişti? Gölge değildi? Ama babam?
"Na... Nasıl? S... Sen Gölge değilsen, kimsin?" Bildiğiniz bir soruyu teyit etmek için yeniden sormaktan daha kötüsü yoktu. 'Ben biliyorum ama algılayamıyorum bir kerede sen söyle' demek ile eş değerdi çünkü bu.
"Vahşet... Senin canını isteyen Vahşet'im, ölüm çiçeği." Yutkundum. Sormak istediğim milyonlarca soru varken ben sadece susup yutkundum.
"Lens taktığımı görmeyecek kadar salak değilsin sen Lavinya. Baban öyle ama sen değilsin." Cümleleri üzerine bağırarak çırpınmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHŞET / GÖLGE
Misterio / SuspensoBir insan ölür bir insan doğardı. Düzen buydu. Ama bir gün düzen bozuldu. Ölmemesi gereken bir bebek ölmüş ve yerine başka bir bebek doğmuştu. İşte o gün; Gölgenin hayatı bitmiş, Vahşet'in hayatı başlamıştı... ... 28/04/2017