20. Bölüm

7.1K 345 15
                                    

Sabahın ilk ışıkları ile gözlerimin açılması bir olmuştu, pencerenin perdesinden sızan güneş kalıntıların güzel haberleri var gibiydi, hava yine soğuk olacaktı o kesin ama en azından güneş de olacaktı, başımı sağ'a doğru çevirdiğimde yanı başımdaki Türk heykelim uyuyordu, elim istemsizce alnına doğru gitti, çok şükür ateşi yoktu en azından iyileşiyordu. Bu da demek oluyor ki ayrılık çanlarının her an çalmaya başlayacağının habercisiydi.

Yarın polikliniğin açılışı vardı ve her türlü ayrılmamız gerekiyordu mantık çerçevesinde düşünmemiz gerekirse. Bana doğru döndüğünde her kadının bedenini alev aldıracak kadar yakışıklı bir heykel ile aynı yatağı paylaşıyor olmak bile şanslı olduğumun habercisiydi ki buna kalbim daha fazla nasıl dayanacak onuda bilmiyorum. Normal bir kadın olsa çoktan onun üstüne atlaması gerekirken benim gibi tecrübesizler öpüşmekle yetiniyor en azından benim açımdan olay bundan ibaretti ama öte bir yandan kaçmam aslında iyi, kalbim kabul etmesede beynimin 100% kabul ettiği bir şey var oda onun nişanlısının olması.

Şu aşık kalbim bir dinlese aklımı her şey belki de daha iyi olacak, en azından iyi olmak zorunda. Onlar artık evlenme yoluna girdi arada kı kötü kadın rolunu üstelenmek pek istediğim bir rol değil. "Ah yine sabahın bu saatın de uyanıp ne saçmalıyorum, her şeyi boşver Derin şu anda ki anı yaşa ve Türk heykelini zevkle izle gerisi, gerisini zaten biliyoruz". Kadifemsi saçları ile oynamaya başladığında, yüzünde tuhaf bir gülümse oldu belli ki, Doğan bey güzel rüya görmeye başladı. Öne doğru eğildiğimde gözlerini açtı ve bana bakmaya başladı;

"Günaydın sevgilim"
"Günaydın enişte"
"İlla sabah sabah iştahımı kaçır"
"İştah bir tek sende kaçıyor değil mi?" Kolunu sol omzumun üstüne attı ve burun buruna gelecek şekilde durdu. Nefesimi tutmuş öylece bakıyordum.
"Çok ayıp insan eniştesi ile uyur mu baldız" dudağıma sabah öpücüğümü bırakmıştı bile.
"O enişteciğim insan baldızın evine gelip onun yatağında yatıp üstüne hiç utanmadan öper mi?! Çok ayıp"
"E ne yapıyorsun baldız, baldız baldan tatlıdır dediler bizde deneyelim dedik"
"İyi hal ettin" onu kenara itekleyip kalkmıştım, yataktan pufun üzerin deki geceliğimin üstünü geçirip hemen banyoya geçtim.

Elimi yüzümü yıkarken, kendime kızıyordum bir yandan "niye enişte diyorsun! Aptal kafa sanki o altta kalacak. Dün eğlenceli, mutlu geçirdin sabah mutlu uyandın sonra, kendi kurduğun aptalca sözden sonra sinirlen, sana da oh olsun Derin" dişimi fırçalayıp çıkmıştım banyo dan, çaydanlığa su ekleyip ocağın altını yaktığımda bir yandan dolaptaki kahvaltılıkları çıkarıyordum. Arkamdan birden gelip sarılmıştı;

"Özür dilerim seni kızdırmak istemedim"
"Suç sende değil bende!" Gerçekten bende kendim kaşındım çünkü. "Ben başlattım sabah sabah"
"Korkularını anlıyorum, kaçmanı anlıyorum ama Derin bunu her seferinde bize yapma"
"Doğan ne yapmayayım, baban seni benimle tehdit ediyor, şu anda güvende olduğum dahi meçhul. Ablamla nişanlandın ve ben sana iyi bir dost gibi davranamıyorum"
"Çünkü beni seviyorsun"
"Hayır! Sevmemeliyim"
"Seviyorsun" seni seviyorum desem beni bırakmazsın. Sevmiyorum desem inanmazsın ben şimdi sana ne demeliyim. Cevap vermek yerine işime odaklanmam daha emniyetli.
"Sana zahmet ekmek alıp gelsene" masa hazır sayılırdı.
"Tamam" ona aldığım yeni kıyafetlerini üzerine geçirip doğruca dışarı çıkmıştı. Bende kaynayan suyuma çayı demliyordum. Kapı çalındığında, direk açtım ve karşım da beklediğim kişi Doğan değildi.

Tanımadığım iki siyah takım elbiseli adam kapımda duruyordu. Kapıyı hızla kapatmaya çalışsam da olmamıştı, onların gücüne yetmemişti gücüm. Her ikisi kolumdan tutup sürükleyerek arabaya bindirmeye çalışıyordu "İmdat! DOĞANN" kafamı içeri sokmadan önceki çiğliğim buydu. İçerde beni tutuyorlardı ve bir adım dahi kıpırdayamıyordum. Açıkta kalan elimle cama vuruyordum ama arabanın her bir yanı siyah filmlerle kaplıydı. Doğan duymuştu sesimi, arabanın arkasından koşsada yetişememişti işte.

"Siz kimsiniz benden ne istiyorsunuz"
"Çeneni kapa ve otur oturduğun yerde"
"Kapamayacam çenemi! Ne istiyorsunuz benden"
"Mahmut bayılt gitsin kızı daha fazla katlanamayacam sesine hem patron yolu görmesin dedi!" Elindeki pamuğu direk burunuma dayadı elimle onu itelemeye çalışsamda diğer iyice beni sabitlemişti ve bir süre sonra etraf kararmaya başlamıştı.

***

Gözlerimi açtığım da, dağ evi gibi bir yerdeydim, şöminedeki odun seslerinden başka bir şey yoktu odanın içinde her yer kapalı ve karanlıktı. Titreyen bedenimi şömineye yaklaştırdım, Doğanın babası sonunda bulmuştu beni. Sessizce ölmeyi bekliyordum ki başka çarem yoktu, kaçsam ayağım da ayakkabı bile yoktu. Kapının kilit sesini duyduğum da içeri fazlasıyla genç bir adam ve yanında korumaya benzeyen bir kaç adam daha girmişti. Dizlerimi tamamen kendime çekmiştim, bana doğru eğilip yanağımı okşamaya başlamıştı hızla yüzümü çektiğim de eli havada kalmış parmaklarını oynatıp geri çekmişti;

"Ne istiyorsunuz benden"
"Hem asi, hemde konuşkanız bakıyorum"
"Ne istiyorsunuz benden"
"Senden değil güzelim ablandan istiyorum!"
"Bu ne demek şimdi"
"O ihaleden vazgeçene kadar seni misafir ediyorum demek. Bağlayın hiç bir yere kaçamasın pırlantamız"

"Dokunma bana! Dokunma" zorla bağlamaya çalışıyorlardı ayaklarımı ve bileklerimi. Bana her dokunuşlarında daha çok tiksiniyordum. Kendimden dokunulan yerlerimden.
"Üslü bir kız olursan canın hiç yanmaz ama eğer ki kötü kız olursan senin cesetini bile bulamazlar" kıpırdanmayı bırakmıştım.

Beklemekten başka çarem yoktu, Doğan bul beni kurtar bunların elinden. Göz yaşlarıma hakim olamıyordum bu saatten sonra güçlü olmanın bir anlamı yoktu benim için, geldikleri gibi gerisin geri gitmişlerdi. Artık elimi ve ayaklarım bağlıydı ve bedenim korku nöbetleri geçirmeye başlamıştı. 1 milim bile kıpırdayamayacak kadar sıkı bağlamışlardı.

Kaç saattir böyleyim bilmiyorum ama şömine deki odunlar sönmek üzereydi ve ev gittikçe soğumaya başlamıştı, kapı yine açıldığında aynı genç adam girmişti içeri, diğer adamlardan birinin elinde bir tepsi dolu yiyecek bir şeyler vardı.

"Küçük hanıma iyi bakmak lazım"
"Bırakın beni gideyim"
"Bak kızım sen anlamıyorsun galiba Toprak Soylu o ihaleden çekilene kadar buradasın!"
"Ablamı tanımıyorsunuz o inatçı bir işe girdiyse bırakmaz"
"Kardeşinin ölüsünü görmek istemiyorsa bırakır"
"Bari çöz benide yemek yiyeyim" adamların biri bileğimi çözdükten sonra tekrar uzaklaştı. Ayak bileğim hala bağlıydı, aklımdan geçen belki benim ölümüme neden olabilir ama yapmak zorundaydım.

Odayı boşaltırken önce ayak bileğim deki ipi çözmeye başladım. Yavaşça evi gezmeye başladım, demir parmaklıklarla örülü olan pencereden dışarda en az 6 tane adamın durduğunu sayabilmiştim. Evin içi fazla şık döşenmişti ama hiç bir şey bulamıyordum. Dönerek ölmeyi onların elinde ölmekten daha çok tercih ederim. Tekrar salona geldiğimde kenarda duran yemeği. Fırlattım ve kapının arkasına geçtim içeri gelen kişi etrafa bakmaya başladığında kapıdan dışarı çıkıp koşmaya başladım. Ayaklarım buz tutuyordu, nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum. Her yer kar için deydi ve ben nerede olduğumu bilmeden koşuyordum, başımı arkama çevirdiğimde. Peşimden geliyorlardı "ne yapacam şimdi ben.." arkama son kez baktığımda bir şeye çarptım, çarptığım şeye bakmak için kafamı çevirdiğimde, oydu;

"Demek üslü durmaya niyetin yok"
"Bırak beni" kolumu çekmeye çalışıyordum onun güçlü ellerinden. Yüzüme attığı tokat beni sersemletip, olduğum yere düşürmüştü tek seferde beni sırtına atıp yürümeye başladı. Baş aşağı koştuğum yolu geri dönüyordum, şimdi ne olacaktı bana, ne yapacaktı. "Doğan her neredeysen bul beni sevgilim bul" dualarım ulaşıyor muydu ona bilmiyorum ama beni öldürmeden bırakmayacaktı.

Evine içine geldiğimde beni yere fırlatmıştı ve belindeki kemeri sökmeye başlamıştı. Kolumu yüzüme siper etsende pek işe yaracak gibi değildi. Her inen kemer darbeleri, gittikçe keskinleşiyordu. Tamamen olduğum yere çöktüğüm de görüşüm bulanıklaşmıştı. "Bu sana ders olsun kızım bir daha kaçmaya kalkarsan seni öldürürüm anladın mı?! Beni" kemeri üstüme fırlatıp odadan çıkmıştı nefes almak bile canımı yakıyordu. Kapıyı üstüme kitlemişlerdi, olduğum yerden kalkmaya bile gücüm kalmamıştı, yavaşça sürünerek uzaklaşmaya çalışsam da kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum. Gözlerimden inen yaşlar bile canımı yakıyordu;

"Doğan kurtar beni..." gözlerimden inen yaşlarla, etrafı tamamen kararmıştı. "Kurtar.. beni sevgilim"

Aşkın kadife hali (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin