Bu bölüm Serhan ağanın neden Dolunay ve ailesine karşı bu kadar korumacı olduğunu anlayacağız. Alparslan yok ama bu bölümü Gazilerimize ithaf ediyorum. 19 Eylül Gaziler Günü kutlu olsun!
24 Mart 2012
Hava karanlıktı. Güneş erkenden batmış, saatler sonra yaşanacakları göstermemek adına dağların ardına saklanarak geriye sadece kızıllığını bırakmıştı. Hava soğuk, bunaltıcı ve kapalıydı. Gökyüzü gözyaşlarını toplamış, ağlamak için saatleri sayıyordu. Ilık bir rüzgar sanki son kez dokunmak ister gibi arabanın camından içeriye süzülüp adamın suratını okşadı. Adam irkildi, huzursuzlandı.
Binbaşı, oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı ancak içindeki huzursuzluğa bir neden bulamadığı için sesini çıkarmadı. Bakışları etraflarını çepe çevre saran dağları fütursuzca turlarken cebindeki kolyeyi sıkı sıkı kavradı. Hissedebiliyordu.
"Komutanım, bir sıkıntı mı var? "
Önde oturan Salih, bordo beresini yavaşça düzelttikten hemen sonra sormuştu bu soruyu. Komutanına karşı sesinden dahi duyulan hayranlık parçaları saygıyla harmanlanmıştı.
Komutan yavaşça gülümseyip cebinden kolyeyi çıkardı ve içini açtı. Oğlunun ve kızının gülen suratları şimdi tam da adama bakıyordu.
" Bir hafta sonra bizim kızın doğum günü. Ona takıldı aklım. "
Salih başını salladı ağır ağır. Aklına annesi gelirken içinde tarifsiz bir özlem baş göstermişti. İç çekti.
" Gidecek misiniz? "
" Gitmessem bir ton fırça yerim, Salih. Cadıyı bilmiyor musun? "
Aslında komutan kızının neredeyse hiçbir doğum gününde yanında olamamıştı. Görevi yüzünden kolay izin alamıyor oluşu bir yana, bulunduğu bölgenin siyasi durumu da epeyce karışıktı. Nerede, ne zaman, ne olacağı belli değilken adam elini kolunu sallayarak ailesinin yanına gidemezdi, gidememişti.
Söz konusu vatan olunca bu adamlar şahsi hiçbir şeyin derdine düşmezdi. Önemli olan vatandı.
Karısına aşıktı mesela. Askerdeki oğluna, her aradığında fırça yediği kızına aşıktı. Ancak onlara duyduğu sevgiyi toplasa vatanına duyduğu aşkın yanında hiçbir şey kalırdı. Bunun için eğitilmişti. Vatan için yaşamak, onun için savaşmak ve onun kollarında ölmek için eğitim almamış mıydı? Ailesini düşünürse vatanı koruyamazdı. Üstelik tüm varlığıyla ülkesine aşık bu adamlar aile kaygısına da düşemezdi.
"Geçen sefer gitmemiştiniz. Bu sefer size de iyi gelir ailenizi görmek. "
Binbaşı güldü ama cevap vermedi. Bunun yerine başını geriye atıp genç adama sordu.
" Bekleyenin var mı? "
Soru açıktı. Ancak Salih, bu soruyu hiç beklemiyor olacak ki şaşırdı.
" Nasıl komutanım? "
" Basbayağı oğlum. Annen, baban, yavuklun, eşin, kardeşin, "
Derin bir nefes aldı.
" Çocukların? "
Genç adam bir kaç saniye düşündü. Aslında cevabı biliyordu ancak aniden sorulunca bir türlü hatırlayamamıştı.
" Annem var. Başka da kimsem yok. Neden sordunuz komutanım?"
Binbaşı yavaşça gülümsedi. Gözleri kapalıyken gözünün önünde koşuşturan küçük kızının görüntüsü o kadar gerçekçiydi ki, askerin sorusunu dahi duymadı. Zaten Salih'te üstelememiş camdan dışarıyı izlemeye devam etmişti. Önde giden koruma arabası yavaşladığında şöför de yavaşlamış, araba tümseğin etkisiyle sallanmıştı.