13.Bölüm DOLUNAY HANIM

13.5K 804 75
                                    

MERHABA! KISA BİR BÖLÜM AFFEDİN. BU PARAGRAFI ALINTILAYARAK ALPARSLAN VE DOLUNAY ARASINDA GEÇTİĞİNİ HAYAL ETTİĞİNİZ BİR AN, KONUŞMA VE YA BİR KELİMEYİ YAZIN. DİĞER BÖLÜM İÇİN GÜZEL PLANLARIM VAR.

ÜNİVERSİTEYE YENİ GEÇTİM. İNANIN ALIŞMAK ÇOK ZOR. ÜSTELİK VİZELER DE VARDI. BİTTİĞİ GİBİ YENİ BÖLÜM YAZDIM. LÜTFEN BEĞENİP YORUM YAPIN. MORALE İHTİYACIM VAR 💙🌸

Belkide hayatım boyunca yaşadığım en büyük acı, babam öldüğünde evimizin kapısına gelen askerlerin sözlerinde saklıydı. O an babamı kaybetmiştim çünkü. Kolay değildi veda etmek. Hani canın yandığında geçmiyordu ya kolay kolay, böyle ne bileyim nefes almak zor oluyordu hani. Öyle bir acıydı. Bana bir askerin sarıldığını hatırlıyordum zar zor. Kollarını açışı falan anılarım arasında yoktu ama sıcaklığının keskin soğukluğu da unutabileceğim bir şey değildi. Zira o sıcaklık, babamın acısını kucaklamış, o acıyı alevlendirmişti.

Hayali bile zor olan şeylerin başında geliyordu. Babamın bir gün bile olmadığını düşünemiyorken asla gelmeyeceğini öğrenmiştim. Asla gelmeyecekti. Babam, canım, nefes kaynağım gelmeyecekti. Güvenli uykularım olmayacaktı yani. Alışacaksın demişlerdi bana. Sanki çok kolaymış gibi savruk bir cümleyle örtmüşlerdi kalbimin yangınını. Ya da kendilerince söndürmüşlerdi işte. Nefessiz yaşamaya alışmak kolaymış gibi anlatıvermiş, sonra da bir daha gelmemek üzere çıkıp gitmişlerdi. İşin en acı tarafıysa başımı yastığa koyduğumda babamla olan anılarımızı hatırlamaya çalıştığımda yaşanıyordu.

Babamla neredeyse hiç anım yoktu.

Bayrağı severdi mesela. Vatan denildi mi gözü dönerdi babamın. Şöyle irice bir bayrak asılı olurdu evin penceresinde. Sonra baş köşede Atsız'ın kitapları beklerdi belkide yüzüncü kez okunmayı.

Göz kapaklarımın arkasına saklanan anılar kirpiklerimin kapanmasını beklerdi ortaya dökülmek için.

"Gitme, baba. Gidersen uçamam. "

Uzandım ona. Uzanmak yetmedi, yürüdüm, yetmedi koştum. Bağırdım avazım çıktığı kadar. Yırtıldı ses tellerim ve acı bir feryat koptu.

" Gidersen uçamam! "

Kanatlarım vardı benim. Bembeyazdı. Tıpkı babamla geçirdiğim tek doğum günümde taktığım gibi kanatlardı ancak bu sefer sırtımda değil babamın ellerinde, üstelik te kanın kızıllığına boyanmış bir şekildeydiler. Sırtımdan akan sıvının ılıklığı genzime kadar yakıp nefes almamı zorlaştırdığında güç bela yutkundum.

"Uçarsın, kızım. Sen bunlar olmadan da uçabilirsin. "

Sonra kararan göz bebeklerim açılmak için savaşan kirpiklerime itaat etti. Bu sefer babam yoktu etrafta. Uğuldayan kulağım ve simsiyah bir şekilde bana gülümseyen güneşin can yakıcı sıcaklığı vardı. Kavrulan tenimin ağrısıyla dilime dolanan çığlık kan kokuyordu. Buram buram kan kokuyordu ve yine aynı kan boğazımdan mideme doğru yol alarak beni nefessiz bırakmaya başlamıştı.

'Baba! '

' Gitme, '

' Uçabilirsin! '

' Hayır, '

"Kanatlarım!'

Zihnimin ücra köşelerinde bir birine karışan kelimeler beynimde yankılanmaya başladı. Hareket edemiyor, nefes alamıyordum. Son kalan gücümle elime ilk gelen şeyi kavradım. Çarşafın ince dokusu tırnaklarımın arasında sıkışmaya başlamışken attığım son çığlık, aklımda yankılanan son cümleye karışıp kayboldu.

VATAN UĞRUNA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin