OKUMA SAYISI İLE BEĞENİ ARASINDAKİ FARK DÜŞMEDİKÇE BÖLÜM GELMEYECEK. 170 KÜSÜR İNSAN OKUYOR AMA 20 BEĞENİ ANCAK GELİYOR. BEĞENMİYORSANIZ OKUMAYIN! OKUYORSANIZDA BEĞENİN Kİ BENDE KENDİME GÜVENEBİLEYİM. +30 BEĞENİ GELMEZSE BÖLÜM GELMEYECEK. BEN KENDİM İÇİNDE YAZARIM TASLAKTA. İYİ GÜNLER.
Tabii ki bu duamda diğer milyon tane gibi kabul olmadı ve ben kendimi bir kumsala, bir de denize doğru çekilen dalgalar gibi hissettim. Altan beni kendine doğru olanca gücüyle çekerken acıyla kıvranan bedenimi kendine yapıştırmış(!) olan Batur onu direseğiyle itekledi ama bu çok başarılı bir hareket olamamış, sevgili kuzenimin iri elleri tekrar bedenimde dolaşmaya başlamıştı. Gözlerim aman diler bir vaziyette Altay'ı aradı. Ancak daha saniyeler önce burada olan çocuk ortalarda görünmüyordu. Kaburgamda kırık, bileğimde çatlak, sırtımda kurşun izi ve karşımda Üsteğmen Alparslan Yılmaz.... Vücudumu saran acıya mı üzüleyim, aciz kalışıma mı üzüleyim yoksa bana acıyarak bakan adamın karşısında küçük düşüşüme mi üzüleyim diye düşünecektim ki kapı tekrar dövüldü. Alparslan nihayet bakışlarını üzerimden çektiğinde Altan ve Batur'un kulaklarını yakalayıp olanca gücümle çektim. İki gereksiz acıyla kıvrandı ama ses çıkarmadı.
"Şimdi, " diye mırıldandım sessizce " beni yere indiriyorsunuz ve ortadan yok oluyorsunuz, tamam mı? Yoksa ben sizin iç organlarınızdan dolma yaptırıp ev ahalisine yedirir, üstüne derinizi samanla doldurup korkuluk niyetine tarlaya dikerim! Aaaa. Yeter be. Gaziyim ben gazi. Ne sallıyorsunuz sağa sola? Ayran olsam yağım üste çıkardı be! "
İki genç adam bir birine kısa bir bakış atıp başlarını salladıklarında kulaklarını serbest bırakıp beni yere indirmelerine izin verdim. Çatlak olan ayağımı yavaşça ayağa kaldırsamda kırık olan kaburgalarım sızladı ve vücudumun acısı ikiye katlandı. Sırtımdaki yara da ağrımaya başlamıştı. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım.
Bu pek mümkün olmadı. Bir elim usulca duvarı kavradığında bakışlarımı kapıya çevirip kapıyı kimin çaldığını kontrol ettim. Alparslan, askerlerinden biriyle kısa bir konuşma yaptıktan sonra kapıyı hafif aralık bırakarak bana döndü. Bakışları birkaç saniye her iki tarafımda kalas gibi duran adamlarda dolaşsada odağına beni almakta gecikmemişti.
Bense Altan ve Batur'un neden gitmediğini düşünmekle meşguldüm. Oysaki gayet güzel bir şekilde tehdit etmiş, gözlerindeki korkuyu şevkle izlemiştim. Hadi Altan yarım akıllı sınıfına giriyordu. Ya Batur? Bu çocukta mı kıt dı?
"Dolunay Hanım. Ben geçmiş olsun demek, hem de sizi ziyaret etmek için gelmiştim ama pek müsait değilsiniz sanırım. "
Tekrar Altan'a ve Batur'a baktı. Nihayet düşünmeyi bıraktığımda derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştım.
" Konuşabilir miyiz? "