Yaklaşık bir hafta sonra kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Soğuk bile olsa Alparslan mesajlarıma dönüyor, birkaç günde bir konuşmak için beni arıyordu. O akşam olanları ise bir daha hiç konuşmamıştık. Ne benim ne de onun cesareti yoktu. Ki böylesi bu durumda daha iyiydi. Zaten sağlık ocağında geçen ömrüm fazlasıyla yoğundu. Havaların soğumasıyla birlikte hastalar artmış, başımızı kaşıyacak vakit bulamaz olmuştuk. Öyle ki malzeme stoğumuz bile tükenmişti.
" Ay! Bunu giy! Hadi ama Dolunay abla. "
Dilan'ın elindeki düz beyaz elbise dikkatimi çekmeyecek kadar Alparslan ile doluydu aklım. Sabah akşam onu düşünmekten kafayı bile yemiş olabilirdim belki. Bazen kendi kendime kızıyordum ama söylediğim şeylerin haklı olduğunu da biliyordum. Henüz bazı şeyler için erkendi. Yeni filiz vermiş bir fidanın bir anda büyüyüp ağaç olmasını bekleyemezdik. Bizim aramızdaki ilişki durumu da böyleydi. Üstelik yeni bir birlikteliğimiz olmasa bile yaşım itibariyle kendimi henüz hazır etmemem fazlasıyla doğaldı.
" Abla! Neler oluyor? Hala Alparslan ağabeyi mi düşünüyorsun yoksa? "
Başımı aşağı yukarı sallamakla yetindiğimde kız elindeki elbiseyi bir kenara atıp yanıma oturmuş, ardından da büyük bir gülümsemeyle bana bakmaya başlamıştı. Ona her şeyi anlatmıştım ve pişman değildim. İçinde bazı şeyleri biriktirme konusunda usta bile olsam bir yerden sonra taşıyamazdım. Karşımdaki genç kız ise doğunun en ücra şehri olan Hakkari de derdime ortak olacak tek insandı. Yaşı benden küçük olabilir, bana abla diye sesleniyor bile olabilirdi. Ama bu en iyi arkadaşlarımdan biri olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Üstelik kısa bir süredir sırdaşım da olmuştu.
"Sıkma canını. Hem, Alparslan ağabey kötü bir şey dememiş ki. Sen büyütüyorsun kafanda. "
" Öyle mi diyorsun? "
Dilan, kucağımda duran elimi kavradı. Yüzündeki gülümseme dağılmamıştı.
" Elbette! Hadi ama abla, gül biraz. Daha düğüne hazırlanacağız. "
Onun bu haline gülümsemeden duramadığımda hızla ayaklanıp elbiseyi eline aldı. Beyaz elbise ellerinin altında sallanırken birkaç saniye suratına boş boş baktım. O elbiseyi giymeden beni rahat bırakmayacağını biliyor olmak can sıkıcıydı. Öte yandan bir düğüne geceliklerimle de gidecek değildim. Aslında adımın 'çatlak hemşire' ye çıkmayacağını bilsem bu şansımı seve seve kullanırdım ama ne yazık ki böyle bir hakkım yoktu. Bu yüzden ayaklanıp elbiseyi elinden aldım ve giyinmek için onun çıkmasını bekledim. Düz beyaz elbise üzerime tam oturmuştu. Ne zaman aldığımı hatırlamasam dahi çok geç bir tarih olmadığına emindim. Kahverengi iri kemerini takıp tokasını ön tarafta sabitlediğimde hazırdım. Dilan gelmeden önce yaptığım saçım ve sıradan makyajımla gayet güzel olmuştum ama bu sefer bir farklılık vardı; çillerimi kapatamamıştım. Daha doğrusu sevdiğim adamın onları beğendiğini duyduktan sonra kapatmaya gönlüm el vermemişti. Alparslan seviyorsa bende sevebilirdim, değil mi?
Telefonumdan yükselen bildirim sesi aynayla olan haddinden uzun bakışmama son verdi. Son kez saçlarıma bakıp komidinin üzerine bıraktığım telefonu elime aldığımda ekranda belirip kaybolan Alparslan yazısı saniyesinde soluğumu keserek beni nefessiz bırakmıştı.
Alparslan
İlçedeyim. Acil bir işim çıktı. Bitince arayacağım.