Lucy

601 80 78
                                        

İyice psikolojimin bozuk olduğunun farkına varmamla ve tabiki babamın ricasıyla (!) psikolog yardımı almaya başlamıştım.

Tabi ne kadar yardım denebilirse...

Gidip adamın karşısında oturuyor, düşüncelerimi söylüyordum. Adamın beni süzmesini ve hiç yardımcı olmayan sorular ve yanıtlar vermesiyle iyice sinir oluyordum. (Bknz; rehberlik hocam cüneyt, tam anlamıyla buydu dndj adama görünenler daha psikopat oluyordu dndk)

En sonunda psikologdan çıkıp bir kaç tane sakinleştirici hap alıp uyuyordum.

Okul-psikolog-sakinleştici ve uyku arasında dönüp duran bir hayatım olmuştu.

Olay üzerinden iki hafta geçmişti ve moralim neredeyse hiç yoktu.

Bizim sınıf haricinde bana inanmayanların alaylarına "katil" lakaplarına ve benden uzaklaşmalarına tahammül edemiyordum.

Max'i ben öldürmemiştim ki...

Bunu düşününce sızlayan boğazımla yeni bir ağlama dalgası geldiğini fark edip kendimi tuttum.

Saçlarımı toplayıp başımı yastığa koydum. Düşünceleri zihnimden atmaya çalışsamda her gece rüyamda Max'in o halini görüyordum ve çığlık atarak uyanıyordum.

Babamın endişeleri git gide artıyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.

Benim de tehlikede olduğumu düşünüyordu ve bir süre okula gitmemem konusunda ısrar ediyordu ama hiç birini kabul etmiyordum.

Çünkü bir kez babamın isteğini kabul edecek olursam, okul değiştirmeye kadar ilerletecekti durumu.

Telefonumun titremesiyle başımı yastıktan kaldırıp kısık gözlerle telefona bakış attım. Natsu mesaj atmıştı bir de Jubi.

İlk önce Natsunun mesajına baktım.

"İyi misin?" yazmıştı. Gülümseyerek cevapladım.

"Evet iyiyim." yazıp yolladım.

Hemen sonrasında Jubinin mesajını açtım.

Bir fotoğraf yollamıştı. Herkesi Listedeki doğum günlerinin karşısına yazmıştılar. Gördüğüm isimlerle gözlerim irileşirken kalbime ağır bir darbe indi adeta.

Gerçekliğini kabul ettiğim liste her geçen gün içimde bir boşluk yaratıyor ve aklıma herkesi tek tek Max gibi göreceğim düşüncesi yayılıyordu.

Korkuyordum. Tek kelime ile altıma yapıyordum.

Kendi ölümümden o kadar korkmuyordum. Ölmek korkutucu olsa da arkadaşımın ölümün ağırlığı daha fazlaydı. Bunu Max ölünce anlamıştım.

Bir daha böyle bir görüntü görmek istemiyordum.

O listede ki isim sırasını öğrenip hazırlık yapmak zorunda kalmak istemiyordum.

Korkuyordum... Korkuyordum...

Ellerim titrerken fotoğrafı kapatıp sehbanın üzerindeki kartviziti aldım.

Geçen gün konuştuğum polis memuru bir şeyler hatırlamam (!) durumunda onu arayıp bilgilendirmemi istemişti.

Ne kadar bunu sınıfa karşı bir ihanet olarak algılasam da yapmazsam ölen Max'e ihanet edeceğimi, katilini cezalandırmazsam hem Max in hem kendi içimin sızlayacağından endişeleniyordum.

Bunu kaldıramazdım..

Numarayı telefonuma tuşlarken korku kalbimi tamamen sarmıştı. Elim hala titrerken numarayı yazmakta baya zorlanmıştım.

Sonunda tuşlayıp çevirdiğimde ilk çalışta açmasıyla sözcüklerimi toparlamakta zorlandım.

"Buyrun?" dedi kaba bir sesle.

"Şey ben Lucy Heartfilia." dedim aceleyle.

İçimdeki korku tüm bedenimi ele geçirirken etrafa baktım. Sanki katil şuan beni dinliyor ve her an öldürecek gibi hissediyordum.

"Bir şey mi hatırladın?" dedi direk konuya girerek. Başımı sallayıp onayladım.

"Evet, bi... Bir liste vardı." dedim sözümü keserken polis konuştu.

"Böyle bir durum varsa merkeze gelip ifade vermelisin velet. Buradan halledemeyiz." dedi. Başımla onaylayıp telefonu kapattım.

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. O kadar sakinleştirici nereye gidiyordu anlamıyorum ki!

Yarın ilk iş merkeze gidecek ve ifade verecektim böylece polis katili bulacaktı ve daha fazla kişi ölmeyecekti!

İşte bu kadar kolaydı...

Yoksa değil miydi?

Cık cık tabiki değil... Neyse no spoi!
Aa bir de size bir uyarı; yazım şeklime aldanmayın herkes katil olabilir snsjks

°TUNE°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin