Gözlerime giren güneş ışığıyla yattığım yerde huzursuzca kıpırdandım. Ne çabuk sabah olmuştu ki ben daha yeni uyumuş gibiydim. Havalı bir kalkış yapacakken tekrar yatağa attım kendimi. Ellerimle gözlerimi ovaladıktan sonra sağ tarafımda bulunan komodinin üzerindeki telefonuma uzandım.
Kapı gürültüyle açıldığında korkudan kendimi yataktan aşağı atmıştım, odama hanzo gibi giren Yağmur'a sinirli bakışlarımdan birini attım.
" Anladık ev senin ama hayırdır bacım, bu ne şiddet bu ne celal? " Sinirli göründüğümü umarak düştüğüm yerden kalkıp ellerimi belime koydum.Yağmur beni takmayarak yanıma geldiğinde ciddi ciddi korkmaya başlamıştım. Bir gözü seğiriyor ayağıyla da yerde ritim tutuyordu.
" Gerizekalı mısın kızım sen? Kaç defa dedim sana erken uyu, sabah iş görüşmen var diye. " Susup bana çemkirmelerini dinlemeye başladım. Çaktırmadan saate baktığımda 09:00 olmasına beş dakika vardı.
Haklıydı aslında yaklaşık iki senedir onun evinde kalıyordum. Bu yetmemiş gibi bir de abisinin ortak olduğu yapım şirketinde bana iş ayarlamıştı . Abisini daha önce hiç görmedim bugün göreceğim. Üç senedir yurtdışındaymış ama bugün dönüyormuş. Kollarını boynuma dolayarak sarıldı. Sarılışına hemen karşılık verdiğimde kıkırdadı. Biz böyleydik işte. Kavga ederdik ama birbirimizi hiç kırmazdık.
" Senin yine moralin mi bozuktu?" Kaşlarım benden bağımsızca havaya kalktı.
Cevap vermeyeceğimi anladığında otuz iki diş sırıttı. " Yine pandalı pijamanı giymişsin Ilgın. Ne zaman üzgün olsan bunu giyersin sen." dediğinde hemen üstümdekileri kontrol ettim. Gece uyumadan önce kaşıkladığım çikolata kavanozu da yatağın dibindeydi. Çaktırmadan ayağımla kavanozu yatağın altına ittim.
" Dün ne oldu bilmiyorum ama şimdi kendine çekidüzen verip kahvaltıya iniyorsun. " Saçlarını savura savura odadan çıkıp gittiğinde arkasında utançtan kıpkırmızı olmuş bir Ilgın bıraktığından habersizdi.Dün akşam en iyi arkadaşım, tüm sıkıntımı paylaştığım embesil Savaş benden hoşlandığını söylemiş ardından beni yanağımdan öpmüştü. Eve gelir gelmez görüldüğü gibi depresyona girmiştim. Savaş benim kardeşim gibiydi.
**
" Yağmur, bu sence fazla abartılı olmadı mı? " Haznedar Yapım'ın önünde dudaklarımı büzmüş giydiğim -daha doğrusu zorla giydirilen- kıyafetime bakıyordum.Elbisemi mümkünmüş gibi daha çok çekiştirmeye başladım. Bir yandan da Yağmur'a öldürücü bakışlarımı gönderiyordum. Kesin rezil olacaktım bu kıyafetlerle kesin!
Yağmur cadısının beni giydirmesine izin vermeyecektim işte. Şuan üzerimde emanet gibi duran elbiseden nefret ediyordum. Elbise çok yakışmıştı ama ben alışık değildim.
" Mal gibi kafanı sallamayı bırak, düş önüme. Ayrıca düzgün yürü şimdi düşeceksin! " Yağmur'un şom ağızlı olduğunu söylemiş miydim? Şimdi söylüyorum o zaman. Binadan içeri girerken Yağmur'un sözlerine karşın gözlerimi devirmekten başka bir şey yapamamıştım. Ayağım takılıpta yerle öpüşmeme saniyeler kala güçlü bir kol tarafından tutulmuştum.
1,80 boylarında, kahverenginin en koyu rengi gözleri , koyu kahve saçları olan yakışıklı bir adam duruyordu karşımda.Üzerindeki mavi takımı onunla özdeşleşmiş gibiydi. Sanki annesinin karnından o takım elbise ile çıkmıştı mübarek.
Parmağıyla bağırsağımı delen Yağmur'a döndüğümde sırıtıyordu. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. " Çok yakışıklı değil mi? Ben de öyle tahmin etmiştim. "
Utançtan yerin dibine geçerken " sonra görüşeceğiz " bakışımı atıp adama döndüm.
" Teşekkür ederim, size de zahmet oldu. Yani şey teşekkürler. " Size de zahmet oldu ne demek ya. Yere yapışsaydın daha mı iyiydi Ilgın. Aman her neyse.