24. Bölüm:Baş Belam

729 352 81
                                    


Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar...

.........

Dudağımın kenarını ısırdım ve elimi tutmuş, beni dışarı çıkarmaya çalışan Rüzgar'a baktım. Gidişiyle mahvolduğum adam gelişiyle hayatımı renklendirmişti. Dışarı adımımızı attığımız an, soğuk bir hava karşıladı bizi. Üzerimde mont olmasına rağmen üşümüştüm. Bunu farkeden Rüzgar ne kadar ısrar etsem de montunu çıkarıp bana verdi. "Gerek yoktu!" dedim. "Bende gerek var dedim. Hadi hemen arabaya geçelim de daha fazla üşüme!" dedi beni düşündüğünü iliklerime kadar hissettiren adam.

Hızlıca arabaya bindik. Ben hâlâ inanamıyordum Rüzgar'ın geldiğine. Öyle bir kaptırmıştım ki kendimi onsuzluğa, şimdi kendimi dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum. Gülümsedim ona bakarken. "Neye gülüyorsun Küçük hanım?" dedi. Benle şakalaşırken çoğu zaman küçük hanım derdi bana. "Bilmiyorum. Şu an burda olduğuna inanamıyorum!" dedim. "O zaman kendini hazırla. Bundan sonra iliklerine kadar hissedeceksin yanında olduğumu!" dedi. Belli ediyordu artık gitmeyeceğini, beni affettiğini. Güldüm, bana çok iyi gelmişti bana bu. Yanımda olmasını hissetmem çok iyi bir şeydi.

•••••••••••

Rüzgar Kılıç'ın ağzından....

Arabayı kullanırken bile sık sık Gökçe'ye bakıyordum. Nasıl da özlemişim onu! Bakışını, gülüşünü, sinirlenişini, çok konuşmasını, herşeyini çok özlemişim. Şu an farkettim de ben nasıl uzak kaldım iki gün bile olsa! Bir insan başka bir insanı hiç iki gün görmediğinde, yıllardır görmemiş gibi hisseder mi? İşte ben hissediyorum!

Kısa bir süre de olsa yine kafamı çevirip Gökçe'ye baktım. Gülmemek için dudağının kenarını ısırmış, camdan dışarı bakıyordu. Ben de gülümseyip arabayı kenara çektim. Gelmiştik. Arabayı park edip aşağı indik. Hava biraz daha iyi olmuştu yoksa Gökçe'yi bu soğukta asla sahile getirmezdim. Hasta olurdu küçük hanım! Ona küçük hanım demeye bayılıyorum çünkü o pek de haz etmiyor böyle söylememe. Tabi onu sinirlendirmek de benim pek hoşuma gidiyor ne yalan söyleyeyim!

O, 'nereye gideceğiz?' bakışları atarken onun elinden tutup ilerlemeye başladım. Iki gündür bulunduğum yere götürdüm onu. Aynen oturduğum yere oturduk. Ses çıkarmadan oturuyordu, hiç konuşmuyordu. Evet, yanlış okumadınız Gökçe hiç konuşmadan oturuyordu!

Kısa bir süre öylece oturduk. Konuşmak istiyordum ama öncesinde biraz sessizlik iyi diye düşünüyordum. Iki gündür kafayı yemek üzere olmuştum. Gökçe'nin bir başkasıyla sevgili olma düşüncesi beni deli etmişti. Gökçe bir başkasıyla sevgili olmamalıydı. Benim Gökçe'm idi o, başkasının değil! Hayatımda ilk defa bir kıza böyle duygular hissediyorum, hiç bir kız benim için bu kadar değerli olmamıştı. Yani kötü anlamda değil, sadece Gökçe benim canımdan değerliydi. Evet, gerçekten de Gökçe için canımı bile umursamam. Zaten gerçek aşklar ve sevgiler böyle değil midir!

Volkan ile onu yanyana görünce tüm sinirlerim tepeme çıkıyordu. Ben bile Gökçe'ye o kadar yakın olmamıştım. Ama o istediği gibi Gökçe'nin yanında olabiliyordu ve bu beni oldukça sinirlendiriyordu. Ama kuzen olduklarını öğrendiğimde gerçekten de bir şok geçirmiştim. Madem kuzenlerdi neden söylememişlerdi ki? Neden böyle davranıyorlardı?

"Rüzgar!" Dedi hayatımın anlamı, onsuz geçirdiğim iki günde dünyamın başıma yıkıldığı kişi. "Efendim?" Dedim.

"Özür dilerim. Seni üzdüğüm için!" Dedi. "Iki gündür nerdeyim biliyor musun Gökçe?" Dediğimde kafasını iki yana salladı. "Tam da burda. Şu an olduğumuz yerde. Beni tek sakinleştiren yer burası oldu. Öfkemi burda boşalttım.

AŞK RÜZGARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin