# Camila Cabello - Havana ft.Young Thug
H1
Ben Mira Ay yada iceberg (buzdağı) 'da diye bilirsiniz. Beni seven sevmeyen herkes iceberg diye hitap eder çünkü buzdağından bir farkım yok. Acıyı hissetmem, ilk başta buna inanmayan okul serserileri vücuduma bin bir türlü çizik atmışlardı. Yumruk, tokat canımın yanması için ne gerekiyorsa ama canımı yakmayı bir türlü beceremediler. Biri bana yaklaştı ve farklı bir yol denemekten bahsetti ne olduğunu sordu yanındaki çocuk, pis pis sırıttı cevap vermedi önce, baştan aşağı inceledi beni 'Eğleneceğiz hem de çok eğleneceğiz.' demişti yanındaki arkadaşına, en kötüsü de bana ne yapacaklarını anlayıp, tepki veremememdi.
Adeta şoka girmiştim bu olanlar çok ağırdı. Beden benim bedenim, olacaklar, yapılacaklar bana ama ben ağlamak bile ağlayamıyordum. Acizin tekiydim. Hiçbir şey hissetmiyor veya tepki veremiyordum tıpkı bir iceberg gibi. Sonrasında siren sesleri ve polis baskını, sanırım beni zorla götürülürken gören Ece haber vermiş olmalıydı, polislere. Polisler ifademi aldıktan sonra serseriler hücreyi boylamıştı, benden önce bir sürü pis işlerle uğraşmışlar. Hırsızlık, kaçak mal satma, eroin kaçakçılığı vs. birde beni kaçırıp işkence ederlerken suç üstü olunca sonları hapis olmuştu. Polisler beni eve bırakıp birkaç nasihatten sonra gitmişlerdi.
Eve girdiğimde annem telaşla etrafı tavaf ediyordu kadın sanırsın haçta, aynı ölçüde söylene söylene dönüp duruyordu. Beni görünce durdu gözlerime bakıp koşarak sarıldı. Annem benim her şeyimdi babam iki sene önce trafik kazasında öldüğünden beri bir kere yokluğunu hissettirmedi yada ben zaten hissedemiyordum. Babam yoğun bakımdayken bile ağlayamamıştım. Annem sıkıca sarılırken titriyordu, burnunu çektiğinde ağladığını anladım bende ağlamak istiyordum ağlayamıyordum.
O kadar dolmuştum ki, bir türlü taşamıyordum. Beni ayakta tutan annemdi başka kimsem de yok zaten eğer bir gün anneme bir şey olursa yaşamamı gerektirecek hiçbir şey olmayacaktı ve ben buzdan bedenimi ölüme terk edecektim günahı ne kadar büyük olsa da. Annem bana sarılmayı bıraktı tam bir şey söyleyecekken sırtımı döndüm ona, konuşacak gücüm yoktu. Oda beni anlamış olacak ki durdurmadı. Odama gidip, yatağıma uzandım.
Tamamen siyaha boyalı üstü beyaz yıldızlarla kaplı duvarımı seyrettim uzun süre sonra dedim ki kendi kendime "Her şey geçecek ve mutlu olacaksın Mira." sonra durdum, düşündüm tekrar, kaşlarım çatıldı "Lanet olsun ki geçmesini istediğim acıyı bile hissedemiyorum." dedim kendi kendime. Gözlerimi kapadım. Aklıma küçükken yaşadığım anılar geldi. 'Parkta bir kaç arkadaşımla oynardık 7-8 yaşlarındaydım yere düşmüştüm zemin betondandı dizlerim kanıyordu ama hissetmiyordum. Oynamaya devam ettim. Bu seferde salıncaktan düşmüştüm kafam kanamıştı çocuk değil miyim akşama kadar dört beş kere düşüp oramı buramı kanatmıştım eve gittiğimde her yerim kandı annem beni görünce telaşlanmıştı ama ona üzülmemesini ve canımın yanmadığını söylediğimde daha çok ağlamıştı bende bana inanmadığını düşünüp ona küsmüştüm. Doktora götürmüştü beni orada öğrenmiştik hastalığımı. Annem doktora eskiden de düşüp ağlamadığımı söylemişti. Doktorsa zaten hastalığımın doğuştan olduğunu ve tedavisi olmadığını söyleyip bizi eve yollamıştı. Annem evde çok ağlamıştı yanına gidip onu affettiğimi artık ağlamasına gerek kalmadığını söylemiştim annem gözyaşlarını silip bana sarılınca ben ağlamak istemiştim ama ağlayamamıştım.' Kapı tık tıklanınca gözlerimi açtım ve "Gel" dedim.
İçeri gelen annemdi gerçi başka kim olabilirdi ki zaten. Yanıma yaklaştı, yatağa oturdu. Ellerimi tuttu "Bak kızım lise sondasın ve sınava gireceksin beladan uzak dur ders çalış ve o çok istediğin bölümü kazan. Senin savcı olmayı fazlasıyla istediğini biliyorum. Başaracağına da inanıyorum ama biraz gayret." dedi annem. Üstelemedim kafamla onayladım beni anlımdan öptü. Ayaklandı dışarı çıkıp kapıyı kapadı. Beni yalnız bıraktı. Haklıydı savcı olmam için çok çalışmam lazımdı. Tabi bunun için önce okula gitmem gerekiyordu.
Uyandığımda sabahın erken saatleriydi. Okula en az bir saat daha vardı. Duşa girdim uzun süre çıkmadım. Kafamda bin bir düşünce vardı. Yorulmuştum artık, insanların o küçümser bakışları var ya ufak omuzlarıma ağır geliyordu. O saçma sapan esprileri, dalga geçişleri, hor görüşleri ve benim bunlar karşısında hiçbir şey yapamamam.
Bazen o kadar çok daralıyorum, o kadar çok canım yanıyor ki ama bedensel olarak değil o biraz imkansız zaten, benim ruhum acıyor, parçalanıyor sanki, diyorum kendi kendime eğer bir gün aşık olursam, eğer olursam, sevdiğim adamı hissedemesem ne yaparım, kaldıra bilir miyim o yükü, dayanabilir miyim, hiç bilmiyorum.
Banyodan çıktım. Üstüme dar siyah pantolonumu ve omuzlarımı açıkta bırakan siyah uzun kollu kazağımı giydim. Odadan çıktığımda evde annem yoktu, işe gitmiş olmalıydı. Bende kapıyı kilitleyip çıktım. sokakta havlayan köpekler dışında pek kimse yoktu. Yağmur çiselemeye başlayınca hızlandım.
Okulun bahçesine geldiğimde, pek fazla kişi yoktu ders zili çalmaya yakın olduğundan herkes sınıflarında olmalıydı. Bende okula giriş yaptım. Koridor gürültülü ve kalabalıktı. Sınıfıma girdiğimde geçen yaşadıklarımı duymuş olacaklar ki gözler benim üzerimdeydi. Umursamayıp yerime geçtim ders Edebiyattı ve olduğum yerde sessizce dersi dinledim.
Zil çaldığında önümde oturan Mert "İceberg, duyduğuma göre seni kaçırıp işkence yapmışlar, nasıl bir şeyler hissettin mi bari?" Dedi alaycı bir tavırla. Öyle korkak bir kız değilim. Zaten bana bir şey yapsalar da hissetmem. Susmadım "Ben hissetmedim ama sana hissettirebilirim." dedim tırnaklarımı pençe şeklinde göstererek. Uzatmadı önüne döndü.
Mert'in uzatmamasına sevindim. Birde onu çekemezdim. Kantine indim kendime kahve aldım. Dumanı üstünde tutan kahveyi avuçladım bunu yapmayı seviyordum. Eğer sinirlerim sağlıklı olsaydı ve hastalıklı olmasaydım bunu asla yapamazdım.
Kahvemi yudumlarken misin uyduruk kaşarı Gözde geldi yanıma. "Kahve sıcak değil mi Mira, aaa sen hiçbir şey hissedemiyordun değil mi pardon üzgünüm unutmuşum." dedi yayık ağızlı. Sinsice sırıttım elimde tuttuğum kahveyi Gözde'nin üstüne döktüm. Gözde çığlık atarken "Gözde, aaa sen hissediyor muydun üzgünüm unutmuşum." dedim onu taklit ederek. Sonrasında ise kantinden çıktım.
Ders matematikti. Şu an hiç cazgır Fitnat'ı çekecek halim yoktu bu yüzden çantamı alıp okuldan çıktım. Omuzlarıma dağılan saçlarımı ördüm. Sahile vardığımda, hava esintiliydi. Denizin karşısına dikilip baktım öylece. Sıkılmıştım artık hayattan, ölmek istiyordum ama annem için katlanıyordum bu boktan hayata.
Daralmıştım sanki nefes alamıyordum. Koştum koştum nereye neden bilmeden sadece koştum. Durduğumda sahilden uzaktım. Eski tren istasyonunun oradaydım kimse yoktu bu beni mutlu etmişti çünkü artık dayanamıyordum çığlık çığlığa bağırmak istiyordum ama bundan önce bir sigara yaktım. Dumanını içime çektim ve geri üfledim. Tekrar ve tekrar aynı işlemi sürdürdüm. Bunu seviyordum.
Sigaram bittiğinde, bozuk üstü sprey boyalarla kaplı trenin üstüne çıktım ve avazım çıktığı kadar bağırdım "Ben iceberg beni duyuyor musun? Bu boktan düzenden nefret ediyorum her şeyi baştan yazacağım ve her şeyi her hücremde hissedeceğim sense şaşırıp beni izleyeceksin duydun mu be.." ayağımın kaymasıyla yarıda kesilen cümlem ve beni saran kollar, o kolların sahibi yeşil gözlü bir çocuk.
Bir dahaki bölüm beklentileriniz?
Bölüm bittikten sonra yüz ifadeniz?
Bu ilk kitabım. Ben bu satırları yazarken biraz umut diktim içime belki yeşerir diye. Çokta istiyorum yeşersin umudum olsun bu kitap ama yeşermesi sizin elinizde. Umarım bana yardımcı olur yorum ve vote atıp yeşermesine yardım edersiniz umudumum.
Sizi seven anddesperate🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSİZ +18
Teen Fiction"Seni istiyorum." dedi kafamla onayladım buna hazırdım ve onunla birlikte olmak istiyordum. beni kaldırıp odaya götürdü. yavaşça yatağa bıraktı ve üstündeki ceketi nazikçe çıkardı heyecanlanmaya başlamıştım yıllar sonra Paris de yarım kalan o anı de...