Bölüm 2

834 46 3
                                    

(Esin)

Okuldaki ilk dersimiz bitti ve tenefüs zili çaldı. Bu sırada hemen önümde oturan Asya arkasını dönüp "*Buradaki çocuklar çok tatlı!" dedi. Tabii bunu Türkçe söyledi.

"*Ne güzel. Senin için."

"*İnsanlarla kaynaşmaya bak bence." dedi ve bir grup kızın yanına gitti. Keşke onun gibi dışa dönük olsam.

Çantamı aldım ve dışarı çıktım. Okulun terasına gittim. Kulaklıklarımı taktım ve Justin Timberlake dinlemeye başladım. Bu adamın sesine kesinlikle aşıktım.

Bu sırada yanıma birisi gelip omzuma dokundu. Kim olduğuna bakmak için döndüm. Lee Min Ha bana göz kırpan çocuk...

"Selam. Yeniden.." dedi "Ne dinliyorsun?" biraz bekledim ve cevap verdim. "JT-Electric Lady" bana baktı ve "Onun modası geçmedi mi?" diye sordu. Al işte gerizekalı.. Justinin modası geçmez! Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. "Evet... Evet, geçti." dedim alaycı bir sesle.

"Galiba benden pek hoşlanmadın.." "Hayır.. Yani sadece seni tanımıyorum." "Yani yabancılara karşı kaba mısındır?" gülümsedi, bende "Yabanılara karşı bu kadar şey misindir..." doğru kelime şuydu yavşak. "yakın mısındır?" dedim sonunda. "Hayır. Alakam bile yok. Sadece seni tanımak istedim." yanıma dahada sokuldu "Yabancı kızlarla tanışmakta bir sakınca yok bence." ondan hemen geri çekildim "İzninle biraz yalnız kalabilir miyim?" bozulmuş gibiydi "Tabii ki." dedi ve arkasına bakmadan gitti. Nihayet yalnız kaldım.

...

Bu kız kendini ne zannetti? Kraliçe falan mı? Sanki dünyada kalan son kız.. Ama aptallık bende aslında, ben böyle değilim! Kızlar benim kapımda dolanır.. Kızdan etkilen miştim.. Evet doğru. Müdür onu sınıfa getirip 'Yeni öğrencimiz Esin.' dediği anda onu tanımak istedim... Neyse bir önemi yoktu zaten, sıradan bir kız sadece.. Yeter onu düşünmeyi  kes!!

Koridorda yürürken Sun-Hee yi gördüm. Lanet olsun bu kız benden hoşlanıyordu ve gerçekten güzel, popülerdi.. Ama artık beni bıktırmaya başladı. Hemen arkamı döndüm ama... "Lee Min Ha!" Lanet olsun! Ona döndüm ve yeni görmüşüm gibi davrandım. "Sun-Hee, burada mıydın?" Sun-Hee gülümsedi. Pembe bir ruj sürmüştü ve sanki öpmemi istermişcesine kıvırmıştı... "Hey!" dedim "Ne yapıyorsun?" anlamamış gibi baktı "Ne?" "Dudakların.." utanmış gibi kızardı ve sonunda "Şey aslında.. Birlikte bişeyler yapsak diyorum.. Mesela.." o sırada Bon-Hwa bana seslendi

"Lee Min Ha!" koşarak yanıma geldi. "Buradasın demek Bay Jeong seni çağırıyor." "Ah.. Bekletmek olmaz. Sözünü unutma tamam mı?" dedim ve hemen Bon-Hwa ile birlikte hızlı hızlı yürüdüm. "Hayatımı kurtardın." dedim. "Bu sefer ne diyecekti? Sevgilim olur musun falan mı?" "Sanırım sinemaya falan gitmek istiyor." Bon-Hwa bir kahkaha attı. "O kızı reddetmelisin. Peşini bırakmayacak.." evet bırakmazdı.. "Farkındayım ama ailelerimiz birbirine çok yakın ve.. Küçüklüğümden beri tanırım onu." dedim. Bon-Hwa gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibiydi. "Sen yaramaz bir çocuksun... Gerçeği söyle bana." ona baktım ve "Lanet olsun. Nerden anladın?" "Sen ve bir kızı.. Kendinden başkasını düşünmek.." sırıttım. "Babalarımız ortaklar ve.. Bu ortaklık bozulursa çok para kaybederiz.. Yani iyi davranmaktan başka seçeneğim yok." ama başkalarınıda önemserdim.. Bu tamamen doğru değildi. "Ah! Bay Jeong seni gerçekten çağırdı.." dedi yeni hatırlamış gibi. Sanada lanet olsun Gio!

...

Uzun uzun terastan şehre baktım ve İstanbul'u özlediğimi farkettim. İstanbul'un boğazını, köprüsünü.. Her şeyini. İstanbul demişken.. Berk! Olamaz.. Ona hala cevap vermemiştim.. Kulaklıklarımı çıkardım ve Berk'i aradım. Telefon önce uzunca çaldı. Beni bu kadar bekletmezdi. O sırada telefonu açtı. "Esin? Hayatım?" dedi.

"Ah.. Evet benim.. Çok öz..."

"Sorun değil. Buna alıştım." O konuşurken kısa kıvırcık siyah saçlarını, kahverengi gözlerini düşündüm.

"Sanırım bu durumda yılın kız arkadaşı ödülünü alamıyorum."

"Hayır. Ne yazık ki.." dedi "Ama kalbim senin yetmez mi?"

"Şey.. Biraz aç gözlüyüm. Yani yetmez." Berk'in güldüğünü duydum. Gülüşü beni kendimden geçiriyordu. "Baksana şu anda kapatmam gerek.. Saat farkımız var ve.." Ah! Unutmuştum.. Seul ve İstanbul arasında neredeyse 6 saat fark vardı.

"Üzgünüm.. Uyumana devam et."

"Seni seviyorum."

"Bende seni." telefonu onun kapatmasını bekledim. Kapatmadi tam bir şey diyecekken bir kız sesi duydum "Aşkım, hadi gel." aşkım mı? "Telefondaki Esin mi?" dedi sonra. "Evet sorma. Kaprislerini çekemem." bunu söyleyen Berk'ti daha sonra kızın kahkaha attığını duydum "Dur, yap.." bu kadarı yeterdi. Telefonu kapattım ve gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bana son bir kaç haftadır zaten eskisi gibi davranmıyordu.. Yani beni aldatıyormuş. Ama kiminle? Ne zamandır? Berk'e duyduğu büyük aşkının birden paramparça olduğunu hissetti. O kadar değer verdiği çocuk demek buydu.. Bir pislikti.

...

"Bay Jeong! En sevdiğim öğretmen! Nasılsınız? Babam ve ben öğretmenim olmanızdan çok memnunuz." hemen yanında Gio vardı. "Ah.. Gio. Seni görmekte harika." Bay Jeong konuşmaya başladı "Gio bana sınıfta olanların, senin başının altından çıktığını söyledi." Seni ahmak! Bu yaptığın son hataydı! "Üzgünüm ama ben değildim. Evet aramız bu aralar bozuk ama öyle biri değilim." Gio'nun gözleri açıldı uzun siyah saçlarını gözlerinin önünden çekti. "O ve arkadaşları! Eminim buna!" "Gio!" diye araya girdi Bay Jeong "Lee Min Ha yapmadığını söyledi. Elindede bir kanıt yok." Ah yaşlı ihtiyar. Sende onun kadar biliyorsun ben olduğumu. Ah tabii ki babam şehrin en zenginlerinden.. Seni yalaka. "Ama.." diyecek oldu Gio, "Söyledin ve bende onu çağırdım. Bu kadar yeter ikinizde çıkın." başımı saygı anlamında öne eğdim ve dışarı çıktım. Hemen arkamdan Gio çıktı ve kapıyı kapadı. "Ahmak! Bir bebek gibi beni mi şikayet ettin sen?" dedim ona. "Doğruydu değil mi?" dedi ve bana baktı. "Karşında ben varım. Benim kim olduğumu unutma sakın!" dedim fısıldayarak ve ardından "Bundan sonra senin adın Sidikli Gio!" diye bağırdım. Herkes döndü ve baktı, bazıları gülüyordu. "Beni duydun mu? Sidikli Gio?" dedim yüksek sesle ve onun omzuna kasıtlı olarak çarpıp yoluma devam ettim. Bu sırada Esin hemen yanımdan geçti ağlıyordu. Onu ağlarken görünce kendimi bir tuhaf hissettim ve onun arkasından koşmaya başladım.

...

Ağlayarak bahçeye çıktım. Eve gitmek istiyordum, o sırada kolumdan biri tuttu. Bu -yine- Lee Min Ha'dan başkası değildi.

"Hey. Neyin var?" dedi şefkatli bir ses tonuyla. "Bir şeyim yok." dedim ama bu sadece sana anlatmak istemiyorum demekti. "İnandırıcı değil. Güzel mavi gözlerinde yaş görmek hoşuma gitmedi.." beni gerçekten umursuyor muydu şu anda? "Ne olduğunu anlat." dedi. Sanırım Berk'in ihanetinden sonra.. Sonunda onu görmeye başlamıştım, dalgalı saçlarını yüzünden çekmişti ve böyle gayet karizmatik duruyordu. Kahverengi güzel gözleri vardı ve güzel bir yüzü... "Hey?" dedi. O anda uzun süredir onu incelediğimi anladım. "Ne? Pardon." "Hadi gel." dedi ve omzumdan tuttu, beni bir bankın yanına götürdü ve birlikte oturduk. "Ben.. Sadece.." diyebildim ancak. "Söyle bana. Tabii istiyorsan." dedi, konuşması içtendi.. Ona her şeyi anlattım. "Sevgilin aptalın tekiymiş. Eğer sen benim sevgilim olsaydın, seni aldatmazdım.. Çünkü senden başkasını düşünemezdim. Gözlerin zihnime kazınırdı.. Nereye gidersen git kalbim hep seninle olurdu..." sözlerinde ciddi gibiydi.. Ciddiyse ciddi daha sevgilinden ayrılmadan başkasını düşünemezsin.. Hoş gerçi Berk beni aldatmıştı... "Teşekkürler." dedim, yüzünü buruşturup bana baktı "İltifat değildi.. Teşekküre gerek yok." kalbim daha hızlı atmaya başladı. "Şey.. Eve gitmek istiyorum." dedim. "Evini tam olarak biliyor musun? Gidebilecek misin?" dedi, tabii ki hayır.. "Tabii ki giderim." gülümsedi "Tam olarak nerede oturuyorsun? Seni ben bırakıyorum."

...

Esini evine bıraktıktan sonra bende eve gittim. Neler demiştim ben ona? Üstelik bunları bir kızla takılmak için söylediğim zamanlardaki gibi değil, gerçekten böyle hissettiğim için söylemiştim. Hayır.. Bu kızdan hoşlanıyor muydum? Hayır.. Umarım sevgilisini affetmez.. Ne diyorum ben böyle? Onun aşk hayatından banane?

Aynaya baktım, her zaman ki görüntü..

Hayır. Sanırım bu kızdan hoşlanıyorum.

Koreli ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin