Tutun kollarımdan, düşerim şimdi.

404 31 0
                                    

(Esin)

Bütün bir ders boyunca en önde oturan tanrıçanın, en arkadaki tanrıya dönüp göz kırpışlarını, öpücük atışlarını izledim.

Okul burası! Hadi okulu geçtim, burası sınıf ve ders işliyoruz! Sevgi gösterinizi başka yerde yapın lan!

İçimden sabret diyordum ama nereye kadar?

"Esin?"

"Ha?" kafamı kaldırıp baktım. Öğretmenimiz hemen başımda duruyordu. "Afedersiniz.." dedim

"Tahtadaki problemi diyorum."

"Ne?"

"Aklın nerede Esin? Kalk ve problemi çöz." o sırada birilerinin gülüşmesini duydum. Utançtan kıpkırmızı olmadığımı umarak kalktım ve problemi çözdüm. Yerime geçerken Lee Min Ha hala Sun-Hee ile flört ediyordu. Sabret.. Tam yerime geçip oturmuştum ki göz göze geldik.

Hemen oturdum. Allahım şimdi onu gizli gizli izlediğimi düşünmesin.. Ellerim titremeye başladı. Tahtaya ne zaman çıksam böyle oluyordu.

Gözlerim birden karardı ve başım dönmeye başladı.

Hemen ayağa fırladım "Çok özür dilerim ben.." neredeyse yere çakılacaktım. Kapıya yöneldim zar zor kendimi dışarı attım. İçeriden ders veren adamın.. Evet isimlerini hala öğrenemedim.. Birisinin benimle gelmesini söyledi.

Hemen ardından kollarımdan birisi tuttu ve beni tuvalete götürüp yüzümü yıkadı. Biraz yerde oturdum ve benimle gelenin kim olduğunu o zaman anladım.. Min Ha.

"Ölme sakın başıma kalırsın." dedi.. Dengesiz midir nedir?

"Sadece tansiyonum düştü.." dedim.

"Evet, benimle göz göze gelen kızlar böyle olur.." yüzüne dik dik baktım. Tam dün seni reddeden bendim diyecektim ama vazgeçtim. Belli ki reddedilmeye alışık değildi.

"Ya evet.. Bugün okulun tanrıçasıyla geziyorsun."

"Tanrıça mı?" dedi ve sırıttı.

"Ne bileyim öyle diyorlar." dedim ve sonunda ayağa kalktım.

"Sun-Hee, evet.. Senden daha uzun, sen daha kısasın... Senden daha olgun duruyor, sen biraz çıtı pıtı ufak tefek bir şeysin... Onun göğüsleri daha iri, senin göğüslerin var mı ondan bile şüpheliyim..."

"Tamam yeter anladık!"

O sırada zil çaldı. "Hadi gel, sınıfa gitmene.." diyecek oldu ama "Gerek yok gayet iyiyim." diyerek onu tersledim ve hışımla çıktım.

...

Belli ki onu Sun-Hee ile kıyaslamama sinir olmuştu. Onun sinir olması çok hoşuma gitti. Beni kıskandı mı diye düşünsemde dün ona onu sevdiğimi söylediğimde o, aynı şeyleri hissetmiyorum demişti.. Bu demek değildi ki aynı şeyleri hissetmeyeceğiz... Elbette ki bana aşık olabilir.

Hemen Sun-Hee yi bulmak için çıktım. Onun sevgilisi gibi olmam gerekti.

Koridorda ilerlerken omzumdan bir el tuttu. Bon-Hwa.

"Ay tut kolumdan süper kahramanım!" dedi ve kendini benim kollarıma bıraktı. Tutmadım. Yere çakıldı. "Buna cinsel ayrımcılık denir!" dedi ve homurdanarak kalktı.

"Ah sevgilim. Düşersem tut beni.." diye araya girdi Chung-Ho. Onlara baktım ve "İkiniz de salaksınız." dedim.

O sırada Sun-Hee yanımda bitiverdi. "Min Ha?" dedi ve öfkeyle baktı bana "Esine yardım edecek kişi sen değilsin. Sen benim sevgilimsin." dedi, o anda Bon-Hwa ve Chung-Ho şok olmalılardı. "Ahh, tabii sevgilim. Afedersin." diye özür diledim. Manyağa bak sen..

"Neyse. Ben kızlarlayım, hoşçakal sevgilim, hoşçakal Chung-Ho." dedi ve gitti.

"Bon-Hwa kim ki zaten??" diye çemkirdi Bon-Hwa. "Niye beni sevmiyor anlamadım. İlkokuldan beri aynı sınıflardayız."

Chun-Ho ile kıkırdamaya başladık.

"Hey, madem sevgilisisin... Neden Bon-Hwa yı sevmediğini sorsana." dedi Chung-Ho ve tam o anda karnına dirsek attım.

"Şu kıza sevgilim demeyin. Olay biraz karışık."

...

Sun-Hee daha uzunmuş muş.. Göğüsleri daha iriymiş miş.. Evlenin o zaman! Allah'ın unuttuğu yaratıklar..

Ayrıca göğülerim o kadar da küçük değil. Sanki Cobie Smulders'ım ben.. Hem ne kadar sapık bir kişiliksinde.. Göğüslerime baktın? Abaza hayvan. Koskoca sınıfta başkası mı yoktu hem, sen yardım ettin?

Camdan dışarıyı seyrediyordum. Keşke İstanbul'da olsam diye düşündüm. Annem de İstanbuldaydı. Tabii bizimle ilgilenen bir anne hiç olmadı. Aslında beni İstanbul'a bağlayan tek bir şey bile yoktu ki.. Sadece boğazını özledim..

"Esin?" Soo Min yanıma gelmişti. "Ah, selam." dedim. "Neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda donup kaldım. Ağladığımı bile farketmemiştim. "Hayır ben.." ne için ağlıyordum ki? Hiç bir fikrim yoktu.. "Önemli değil.." dedim.

Yalnız kalmak istiyordum. Ben hep yalnızdım. Kitabımı alır, okurdum ve dünyanın gerisi umrumda dahi olmazdı.

...

"Hey.. Soo Min nerede? Göreniniz var mı?" dedi Chung-Ho. Evet cidden.. Cidden sen o kızın köpeğisin.

"Min Ha'ya sor. Esinin kokusunu alabiliyor ve bugün sürekli onu Esinle gördüm." dedi Bon-Hwa.

"Benimle uğraşmayı bırakıp kendinize bakın ateistler." diye çıkıştım.

"Ben katoliğim." dedi Bon-Hwa. "Bende budist'im." diye ekledi Chung-Ho.

"Ya.. Ateist değil miydiniz siz?"

Bon-Hwa gözlerini devirdi. "Her neyse. Esine sor." dedi.

...

Chung-Ho nun bana koştuğunu gördüm. Elini kaldırdı ve dur işareti yaptı.. Of hiç çekemem deyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım. O sırada kolumdan tuttu "Birine... Elini... Dur der gibi sallarsan... Genelde... Dururlar..." dedi nefes nefese.

"Evet duruyorum." dedim ve sanırım o sırada yüz ifadem defol burdan sürtük diye bağırıyordu.

"Soo Min. Onu gördün mü?" dedi. Ah evet şimdi hatırladım Soo Min ile sevgililerdi.

"Evet.. Şeyde. Sınıfta, sanırım." dedim.

"Sen iyi misin?" diye sordu.

"*Allah'ım sana geliyorum." dedim Türkçe ve sonra Korece ekledim "Evet."

Tek kaşını kaldırdı "Peki, teşekkürler." dedi ve gitti.

Cidden bugün neyim vardı? Acaba Lee Min Ha ve tanrıçasını birlikte gördüğüm için miydi?

Her neyse.

Koreli ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin