1 Hafta Sonra
Abim boğazını temizledi. ''Demek gidiyorsunuz.''
''Evet, üzülecek misin?''
Ağabeyim güldü. ''Komik olma.''
Gözlerimi devirerek ablama baktım. ''Sen de bir şeyler söylemek ister misin?''
''Lütfen iki yıl boyunca bir daha gelme, yeterince dedikodu malzemesi bıraktın.''
Ağabeyim güldü. ''Mor saç!''
Ağabeyim ve ablam birbirlerine karşı kıkırdarken Michael'ın İtalyanca bilmediği için mutlu oldum. Kahvaltımdaki son kahvemi içerken Michael'ın elini dizimde hissettim. O anda duruldum. Bedenimi dikleştirip düzgün durmaya çalıştım. Michael'ın parmakları yavaş yavaş yukarı çıkarken dudağımı yaladım.
Suçlu dolu gözlerle masadakilerin yüzüne baktım. Herkes kendi yemeğine odaklanıyor gibiydi. Michael biraz daha iler gittiği anda kıkırdadım. Masadaki herkes bir anda bana döndüğünde eteğimin altındaki elini sertçe iterek bacak bacak üstüne attım. Derin nefes aldım ve onun gözlerinin içine baktım. ''Ne yapıyorsun?''
''Sence?''
Gülümseyerek gözlerimi ondan aldım. Amerika'ya döndüğümüzde bunların hepsi bitecekti. Yani en azından o zamanlar ben böyle sanıyordum. Kahvaltı faslı bitmesinin ardından Michael arkamda durdu ve avucumun içine parmaklarını koyarak bir mesaj vermeye çalıştı. Yavaş yavaş evin başka bir odasına giderken derin nefes aldım.
''Imm, izninizle ben bavullarımı son kez kontrol etmek istiyorum.''
Gitmek üzereyken annem kolumu tuttu. ''Gitmeden önce seninle konuşmak istiyorum.''
Kafamı sallayarak kahvaltı salonundan çıktım. Michael'ın gittiği yönden gittim. Birçok odanın olduğu yere geldiğimde fısıldadım. ''Michael!''
Koridorun sonunda bir oda kapısı açıldığı anda gülümseyerek arkama baktım. Kimsenin olmadığına ikna olduktan sonra koşarak çalışma odasına girdim. Odaya girdiğim anda kapıyı kapatıp beni kapıya dayadı. ''Evinize heyecanlı bir veda etmek istedim.''
Gülmek üzereyken Michael elini dudaklarıma kapattı. Onun gözlerini içine bakıp, pantolonun kemer askısından tutup kendime çektim. ''Güzel seçim.''
Elini dudaklarımdan çekti ve kalçalarımı sıkıca tutup yukarı kaldırdı. Bacaklarımı onun beline bağladığım anda kıkırdadım. ''Şşş sessiz ol annenin bunu izlemesini istemezsin herhalde.''
''Bu daha heyecanlı olurdu.''
Michael bana garip bir şekilde bakıp güldü. ''Chianti, aman tanrım!''
&
Bavullarımızı yardımcılarımız arabalara götürürken rujumu tazeledim. Nasha bana döndü. ''Vay canın günde kaç kere rujunu tazeler oldun?''
''Kapa çeneni.''
''Annen geliyor.''
Hızla rujumu çantama atıp arkama döndüm. ''Annecim!''
''Kes yalakalığı.''
Kollarımı hızla aşağıya indirdim. Meiro, gülümseyerek bize baktı. ''Bu kadının sevgi dolu olması çok güzel değil mi?''
Ona küçük bir bakış attım. Annem ilk elimi sıktı. Kaşlarımı çattım. Gözlerimin içine baktı. Sadece benim duyabileceğim bir seste mırıldandı. ''Anlık duyguların peşine düşersen sürünürsün Chianti. Senin için iyi olanı seç.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Call Me Vogue
Fanfiction"Biz birbirimiz için kesinlikle yaratılmamışız." Şizofrenik bir kahkaha atarak ona baktım. "Ah! Bu konuda anlaşabilmemiz ne kadar güzel!" @lineofsight için her zaman senin için