BÖLÜM 12

46 15 1
                                    

Boğazımda bir düğüm, kalbimde acı. Düşüncelerim karışmış ve dilim dolanmış. Göz yaşlarım benden bağımsız akıyorlar ve onları durdurmak için hiçbir şey yapmıyordum. Kafamı kaldıramadım zaten gözlerimin bulanıklığından hiçbir şey göremezdim. Kocaman bir beden beni sarmıştı. Nefes almakta zorlanıyor hatta artık almak bile istemiyorum. Hayatta ki en önemli iki insan

Annem ve babam..

Onları kaybetmiştim. Saçma sapan bir dava yüzünden onlar artık benden gitmişlerdi. Beni büyüten, hayatta benim bir yerlere gelebilmem için uğraşan, benim her şeyimle ilgilenen iki insan.

Bana sarılan bedenden uzaklaşıp onun kan çanağı olmuş gözlerine baktım.

"Nasıl?" Diyebildim hıçkırıklarımın içinde.

"Istanbul'dan uzaklaşmaya başladıklarında arabaları patlatılmış." Dedi Mert güçlükle. Elimi ağzıma koyup bağırarak ağlamaya başladım. Artık kulaklarım hiçbir sesi duymaz olmuştu.

"Anne!" Diye bağırdım. Koltukta dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Bu seferde fısıltıyla "baba" dedim. Nur, ellerimin bağını açarak bana sarıldı. Ben onun tshortunu ıslatırken oda benimkini ıslatıyordu göz yaşlarıyla.

Ablamdan uzaklaştığımda Hayal'e baktım.

"Kim yaptı?" Dedim. Gözlerimdeki yaşları elimle itip, yüzümü kollarıma sildim. Hayal sessizliğini korurken

"Kim yaptı!" Diye bağırdım.

"Deniz olduğunu tahmin ediyoruz" dedi. Koltuktan indiğimde ilk yürümekte zorlanmıştım. Sağa doğru yalpalandığımda Mert ayağa kalkmış, beni tutmak istemişti. Ona elimi 'dur' olarak kaldırdım

"Iyiyim" dedim.

Kapıyı açıp garaja inen merdivenleri koşarak indim. Göz yaşlarım yüzümde kurumuş artık sadece kim ve intikamla dolmuştum.

Garaja indiğimde tezgâha yaklaştım ama istediklerimi bulamayınca bütün dolap kapaklarını, çekmeceleri açtım. En sonunda duvarda bir girinti gördüm. Girintinin icine elimi sokup kendime doğru çektiğimde buranın gizli bir dolap oluğunu fark ettim. Dolabın kapağını yukarı doğru açtığımda bütün silahlar karşımdaydı.

İçlerinden bir tane tabanca aldım ve dolabı tekrar kapattım. Daha sonra daha önce hayal'le çıktığımız kapıdan çıkıp merdivenleri tırmandım ve kapağı yukarı doğru açıp ormanlık alanın içine girdim. Arkamdan kapağı kapattım.

ormanın içine doğru yürürken elimdeki tabancayla ağaçtaki kozalağı nişan aldım ve ateş ettim. Iskaladığımda bu sefer başka bir kozalağı hedefim hâline getirmiştim hala yürümeye devam ederken ateş ettim ve kozalak olduğu yerden patlayarak parçalara ayrıldı.

Gözümden bir damla yaş yanağımdan süzülürken elimle alelacele sildim ve hızla arkamı dönüp ateş ettim. Ağaçta bir kozalak daha patladığında bu sefer göz yaşlarıma engel olamadım çünkü o kadar çok akıyorki ki hızına yetişemiyordum.

Ailem her aklıma gelişinde yine, yine ve yine ateş ediyordum.

En sonunda gücüm bittiğinde, bacaklarımda derman kalmamıştı ve yere düşmüştüm. Silah elimden yavaş yavaş kayarken yerdeki topraktan güç almaya çalıştım. Toprağı daha çok sıktım sanki o Deniz'in boğazını sıkıyormuşcasına.

Bir damla burnumun üzerine düştüğünde kafamı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Yağmur birden bardaktan boşalır gibi yağdığında bütün yüzüm ıslanmış ve yerde oturduğum için çamur içinde kalmıştım. Gözlerim kapandığında kendimi yere bıraktım.

DOLUNAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin