Arkamızda bıraktıklarımız anılarımızın her biri acılara dönüşürse, geçmişimizden nefret mi ederdik yoksa acının bizi olgunlaştırdığını düşünüp her bir anımızı sever miydik? Aklımıza gelen anılar canımızı bu denli yakarken onları sevmek mümkün mü?
Peki benim acılarım...
Ergenliğimin bana getirdiği umursamaz tavırlarımla eğleneceğim, ailemin şımarık kızı olacağım, ders çalışıp hayaller kuracağım bu zamanlarda birden otuz beş yaşıma basmış gibi hissediyordum. Ne mutluluğum kaldı ne hayallerim ne de ailem...
Şimdi ise tehlikeli sularda yüzüp sevdiklerimi bir bir kaybetmeye devam ediyorum.Mete.
Hepimizden ciddi duran, sessiz ama tehlikeli bir o kadarda yufka yürekli çocuk. Kısa sürede tanışmamıza rağmen dostlarımdan biri olan Mete'yi geçen hafta toprağa vermiştik.
Sanki her kayıbım beni biraz daha güçlendiriyordu ama yemin ederim ben güçlü olmak istemiyordum.Olmuşla ölmüşe çare yok demişler.
Çare yok...
En acısıda bu değil mi zaten? Elinden bir çare gelmemesi.Ama ben, bana yapılan her şeyin hesabını soracağım. Benim aileme, bana bunları neden yaptıklarını soracağım.
*
Gözlerimi daha aydınlanmamış havada, odamın penceresinden gelen ezan sesiyle araladım. Bulanık olan görüşümü bir kaç kez gözlerimi kırpmamla düzeltmiştim. Yatakta doğrulduğumda ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Ayın ışığı odamı aydınlatıyordu. Gözlerim tam karşı yatağımda yatan ablama takıldı.
O da en az benim kadar yıpranmıştı. Sarı saçları yüzünü kapatmıştı. Kaşlarını çatmış, sinirli görünüyordu.
'Kim bilir hangi alemlerde birilerine kızıyor' diye geçirdim içimden.Ahşapın hakim olduğu bu 2 katlı evdeki odamızdan sessizce çıkıp banyoya ilerledim. Banyonun ışığını açtığımda ilk gözlerimin alışmasını bekledim. Daha sonra lavaboya yaklaşıp yüzümü yıkadım. Kenardaki havluyla kuruladıktan sonra başımı kaldırıp aynaya baktım.
Göz altlarım morarmış, mavilerimin etrafı kızarmıştı. Saçlarım kuş yuvası gibiydi. Hemen tezgahın altındaki çekmeceyi açıp bana ait olan tarağı çıkardım.
Saçlarımı taradıktan sonra artık daha iyi görünüyordu. Banyoyu arkamda bırakıp kapıdan çıktım. Büyük holdem geçip tekrar odama ulaştım. Kapıyı sessizce açıp içeri girditen sonra yine aynı sessizlikle kapattım.
Buraya gelirken birkaç mağazaya uğrayıp hepimiz birkaç parça kıyafet almıştık. Ailemin ölümünden sonra ablamla bana yüklü miktarda para kalmıştı. Diğerlerine ise ailesi her ay yüksek meblağlarda hesaplarına para yatırıyorlarmış. Bunları Hayal'den ögrenmiştim.
Gardolabı açıp içinden siyah kot pantolon ve üzerime bol gelen gri sweatshirt giydim. Ayağıma rastege bir çift çorap giydikten sonra yatağıma yaklaştım. Yorganı kaldırıp altındaki çarşafı düzenledim. Daha sonra yastığı yerleştirip üstüne yorganı örttüm. Yatağımın yanındaki komidinin üzerinden tokamı alıp saçlarımı elimle doladım ve topuz şekline getirince tokayı geçirdim.
Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlarken odadan çıkıp alt kata mutfağa indim.
Yumurtaları kırıp dolaptaki kahvaltılıkları çıkarttım ve birkaç domates ve salatalık doğradım. Çayın suyu kaynadıktan sonra demledim ve altına tekrar su koydum. Yumurta tenceresinin kapağını soğumasın diye kapattım. Bizinkilere Güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştım. Tabii birilerinde halâ iştah kalmışsa...
Merdivenlerden ayak sesleri gelirken kimin geldiğine bakmak için eğildim. Mert'i görmemle beraber
"Günaydın" dedim. Yüzünü yerden ayırıp şaşkın şaşkın bana baktıktan sonra salona giden adımlarını değiştirip yanıma geldi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
ActionBenim hikayem yeni şehire taşınmamızla başladı. Buralar bana yabancı, buralar bana karışık ve benim rehbere ihtiyacım var. Hayatım bu şehirde darmadağın oldu. Kendimi tanıyamaz hâldeyim. En büyük arzum intikam almak. Ben Duru. Benim hikayeme hogel...