''Hz. Aişe (r. anhâ)'dan rivayet edilmiştir:
''Ayakkabı giymede, saçını taramada, temizlenmede ve bütün işlerinde sağdan başlamak, Peygamber (s.a.v)'in hoşuna giderdi.''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
Yaşlı kadın Fadime, kapı zilinin aralıklı olarak üçüncü kez çalışında anca yetişebildi. Besmele çekerek kapıyı açtı, oğlu Mehmed'in olmasını beklemiyordu ama karşısındaki kişiyi de hiç ummamıştı. Kaliteli pardesülü, markalı eşarplı Hatice, büyüğünün gözlerine utançla baktı.
Buraya gelmeye karar vermesi, kızının en yakın arkadaşıyla buluşmasından üç hafta sonra olmuştu. Eyleme dökmesi ise; üç ay.
Utanıyordu, çünkü yıllardır evine misafir olmamıştı, çağırmamıştı. Kapısından geçmemiş, arayıp sormamış, eşinden duyduğu kadarıyla haber edinmişti. Kadına karşı nefret ya da kızgınlık gibi kötü duygular beslemiyordu. Sadece korkmuştu. Fadime annesinin, kızları yaşlarında bir erkek evladı vardı ve Arif'in, gözü gibi baktığı evlatlarından biriyle evlendireceğini düşünmüştü.
İşte, yıllar sonra buradaydı. Reddettiği ailenin kapısında.
Ne yaparsan yap, ne kadar çabalarsan çabala değişmeyecek olan şeyler vardı. Dünür olacakları içine doğmuştu belki de, ya da istemese de, kızının büyürken ağzından duyduğu tek erkek ismin Mehmet olmasından işkillenmişti. Allah'ın rızasını her şeyden çok isteyen Rumeysa'nın, aşk adı altında hiçbir günaha girmeyeceğini biliyordu. Kızına inancı tam olmasaydı bile, terzi çocuğun da böyle bir şeye kalkışmayacağına emindi.
Öyle garip bir durumdu ki onun için, başkası ''Mehmet'le kızımı evlendirmeyi düşünüyorum,'' dese, olumlu konuşurdu. Yalan değildi, çocuk gerçekten Müslüman'lık timsaliydi.
Kadının gözlerine daha fazla bakamadı, başını eğdi.
Dün, küçük bir sözle babasının ağzına çaktığı, damın aktığı, ahır kokusunun karıştığı evdeki vücudu morluk dolu, saçları örgülü kızdı. Bugün ise...
Yaptıkları gurur meselesinden öteye geçmiş, kendini diğerlerinden yükseklerde görmeye başlamış, diktiği burnunu indirememişti.
Ne ara kibir timsali haline gelmişti?
Evlendikten sonra saçlarını hiç örmemişti. Arif bazen istese bile yap(a)mamıştı. Babasının yaşattığı zulmün etkisinde kaldığından, yaşadığı çocukluk travmasından dolayı sanıyordu, belki de öyleydi. Ama son olanlar, fakir, inek güden, bahçe çapalayan şalvarlı Hatice'den utandığını düşündürdü.
Gözleri, ev sahibinin soluk renkli şalvarına çıktığında hüzünle gülümsemeden edemedi. Bir giysi özlenir miydi? Özlemişti. O şalvar, moda diye çok para verdiği elbiselerden, eteklerden, pantolonlardan daha kıymetli göründü gözüne.
Geç fark etmiş olsa da hâlâ kendini düzeltebileceğini sanmıyordu. Şalvarla misafirlerini ağırladığını hayal etti. Büyük ihtimal konsept sanırlardı. Havas* Hatice, avam tabakasının yaptığı şeyleri yapmazdı. Alayla gülümsemeden edemedi.
Konsept... Havas...
Elleri çalışmaktan su toplamış köylü kızı Hatice, zengin ve modern olmuş, konsept adı altında köylüleri sevdiğini, onların yaşamına saygı(!) duyduğunu gösterecekti.
Yazık... Çok yazık...
''Hoş geldin, yavrum. Buyur içeriye geç hele, kusuruma bakma, beklemediğimden dalmışım güzel yüzüne. Zaman geçtikçe güzelliğin solmamış, maşaAllah.''