''Sizden birisi (yanından ya da önünden) bir cenaze(nin geçtiğini) gördüğünde, onunla beraber (kabre kadar) gitmek istemese, cenaze(yi götürenler) ileri geçinceye kadar ya da cenaze kendisini(n bulunduğu yeri) geçmeden, yere indirilene kadar ayakta dursun.''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
(Aynı akşamın devamı...)
Rumeysa, Allah'ın ondan razı olmasını isteyen kocasının kollarından çıktıktan sonra yatak odasına gitmişti. Giysi dolabının önüne koyduğu sandalyeye çıktı. Besmele çekti, arkadaki katlı kıyafetlerin arasından yazma topağını çıkardı. Yavaşça aşağı indi, sandalyeyi kenardaki yerine koydu.
Tuttuğu kahverengi başörtüye hüzünlü gülümsemeyle baktı. Anne-kız, olur da yuvaları bebekle şenlenirse diye ortak yatırım yapmışlardı. Mehmed'in onlara verdiği harçlıklardan ve evin ihtiyacı için ayrılan paranın arta kalanından biriktirmişlerdi. Terzi, her zaman aynı miktarda para verir ve fazlasını geri almazdı.
Birikim yapmaya başlarken niyetleri farklı olsa da, şimdi aciliyet söz konusuydu. Eşinin, toptancıya parasını ödeyemedi diye huzursuz olacağını biliyordu. Anlaşma gününe iki hafta kalsa bile, isteyenin elini boş gönderdiği için mutsuz olacaktı.
Aile demek, birlik demekti. Üçü de, eğer içlerinden biri üzgünse üzgün olur, çaresini ararlardı. Birbirlerinin dertlerine derman olmak isterler, çoğunda da başarılı olunurdu. Olamadıkları zaman da beraber sabredilir, destek verilirdi. Şimdi de sıra, Mehmed'in gönlünü ferahlatmaktaydı. Ev, o gülünce huzur dolardı.
Salona girdi, kocasının lacivert ajandaya tükenmez kalemle yazı yazdığını görünce gülümsedi. Sevdasının, yapılması gereken işi geciktirmeme huyunu seviyordu. Her şeyi zamanında ve tam yapmaya çalışırdı. Şimdi de, bereketleri gitmesin diye ayrıntılı liste yapıyordu.
''Mehmed'im, maşaAllah sana. Hiç vakit kaybetmeden başlamışsın.''
Adamın başı yukarı kalktı. Ellerinde tuttuğunun ne olduğunu anlayamasa da sevgiyle cevap verdi.
''Ne yapalım, sen kaçıp gidince ben yapmak zorunda kaldım.''
''Evin reisi sensin, Mehmed'im.''
Neşeyle koltukta yanına oturan güzeline uzandı. Birkaç saat önce aşırı karamsardı, şimdi ise Rumeysa sayesinde rahatlamıştı. Allah'ın rızasına ters düşen her ne davranışı varsa bulacak ve eskisinden daha fazla günahlar hakkında dikkatli olacaktı. Bereketsiz kalmaktan daha çok, sevdiklerine haram yedirmenin yükü ağırdı.
''Herkes biliyor ki, bu evin direği de, reisi de, güneşi de, güzeli de sensin.''
Böyle bir karşılık beklemeyen kadın, yanağındaki eller tenini severken başını eğdi. Öyle inanarak söylemişti ki, utanmıştı. Birkaç saniye sevilmeye izin tanıdı. Ciddi ifadeye büründü, geri çekildi. Kucağındaki yazma topağını kocasına uzattı.
''Mehmed'im, buyur bu senin.''
Terzi, morali yerine gelsin diye hediye verdiğini düşündü. Sarılı olan kahverengi başörtüyü seviyordu, karısına en çok yakışan renkti. Bu yüzden onunla paketlediğini sandı. İçindekinin ne olduğu önemsizdi. Gönlünün güzelinden gelen her şey özeldi.
Nazikçe açmaya başladı. Karısının itiraza hazır hale büründüğünü fark etmedi. Son ince kumaş katmanını kaldırdı, gördüğü bir tomar parayla şaşırdı. Anlık duraksaması olumsuz tona döndü. Başını kaldırdı, düşüncelerini yanlış aksetmek istemiyordu.