16. Bölüm

5K 332 6
                                        

''Mâlik ibnu'l-Huveyris (r.a)'dan rivayet edilmiştir:

'Bizler, (yaşça) birbirine akran gençler Peygamber (s.a.v)'in yanına geldik. Onun yanında yirmi gün yirmi gece kaldık. Resulullah (s.a.v) çok merhametli ve çok yumuşak huylu birisiydi. Ailelerimizi özlediğimizi anlayınca, geride kimleri bıraktığımızı sordu. Biz de ona (geride bıraktığımız kimseleri) haber verdik. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v):

-'Haydi ailelerinizin yanına geri dönün. Onların içerisine yerleşin. Onlara (burada öğrendiğiniz hususları) öğretin ve onlara, filanca namazı filanca vakitte ve filanca namazı da filan vakitte kılmalarını emredin. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. (Yaşça) daha büyük olanınız ise size imam olsun.'

buyurdu.' ''

Hz. Muhammed (s.a.v)*

______________ _ _ _


Mehmed, elinde saydam saksıyla salon kapısını açtı. Başını kaldırdığında gördüğü tek kişi yaşlı annesiydi. Karısının da annesiyle beraber koltukta oturuyor olması lazımdı. İster istemez içindeki sıkıntı arttı.

Bu sabah, Rumeysa'yla kavga etmişlerdi.

Üç yıllık evlilik hayatları boyunca ilk defa birbirlerine seslerini yükseltmişlerdi. Suçlusu Mehmed'di, kendi de biliyordu. Sabah onun üzgün yüzüyle işe uğurlandıktan sonra kalbindeki huzursuzluk dakikalar geçtikçe çoğalmıştı. Sonunda öyle boyuta varmıştı ki, daha fazla dayanamamış, ikindiye yakın dükkânını kapattıktan sonra çiçekçiye gitmiş, ardından seri adımlarla eve gelmişti.

Dedesinin öğüdünü dinlemediği nadir zamanların birindeydi. Rahmetli atası, geç açılan, erken kapanan dükkânın bereketi olmayacağını  söyler, işlerini her zaman vaktinde yapmasını öğütlerdi. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Bu haldeyken odaklanamıyor, düzgün bir dikim yapamıyordu. Her seferinde karısının üzgün yüzü aklına geliyordu.

Sevdiğinin gönlünü alacak, kırgınlığını geçirecek ve güzeller güzeli yüzünde oluşan gülümsemeye buse kondurup işine geri dönecekti. Niyeti buydu. Bunu da Rumeysa'nın uzun zamandır istediği ama pahalı diye dile getirmekten çekindiği orkideyi hediye ederek yapacaktı. En azından umudu bu yöndeydi. Tartışmamış olsalar da alacaktı ama bu kadar erken olacağını sanmıyordu.

Derin nefes aldı. Annesinin yüzündeki kızgınlık ve mutsuzluk karışımı, sesine de yansıdı. Mehmed'in yüreğini yerle yeksan eden o cümleyi kurdu.

''Rumeysa, annesinin evine gitti.''

Tek cümle.

Saksı elinden kaydı, yere düştü, özel toprağı halıya dağıldı. Bir an Mehmed için her şey karanlığa gömüldü. Nefessiz kalmıştı.

Sevdası, gönlünün güzeli, yüreğinin yangını...

Zorlanarak sırtını arkasındaki kapıya yasladığında ardı ardına yutkundu. Sevdiği gitmişti.

Artık Rumeysa olmayacak mıydı?

Onun saçlarını sevemeyecek, öpemeyecek, yüzünün her zerresini doyasıya izleyemeyecek miydi? Sabah uyandığında namaza kaldıramayacak mıydı? Zaman zaman çirkin yüzüne bakakaldığını yakaladığında kıpkırmızı kesilen karısına neşeyle takılamayacak mıydı? Tatlı tatlı gülüşlerini göremeyecek miydi? Yatağa girdikleri her gece hakkını helal ettiğini söyleyip, ondan da helallik isteyen yâri olmayacak mıydı?

Peki ya saçlarını, sakalını, yüzünü sevgiyle okşayan parmaklar? Abdestsiz gezmemek için her seferinde ev ahalisini sorgulayan ve sevecen dille abdest aldıran, her gün mutlaka yedi sayfa Kur'an-ı Kerim okutturan, işe ''Karanfil'im, harama girmeyelim de varsın kazancımız az olsun,''  sözleriyle uğurlayıp, geldiğinde de haram yoldan kazanmadığı için teşekkür eden, Allah'ın rızası doğrultusunda yuvasını yönlendiren, gönlü güzel, yüzü güzel, huyu güzel, Mehmed'inin Karanfil'i evde açmayacak mıydı?

RumeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin