''Sahabilerime sövmeyin! Eğer sizden birisi, (sadaka olarak,) Uhud dağı kadar altın dağıtsa, (dağıtılan) bu (altın), onlardan birinin bir müdd(lük sadakasının sevab)ına yada yarısına ulaşamaz.''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
(Aynı günün devamı...)
Rumeysa, beraber cuma ve ikindi namazına camiye gidip gelmiş iki adamı, kapalı mutfak balkonu kapısından sevgiyle izlemeye başladı. Aynı yaşta oldukları Ahmet öyle çocuksuydu ki, bir insan böyle masum birine nasıl eziyet edebilirdi?
Merhametsizlerin zulmüne maruz kalan mazlumlar için dua etti. Kapıyı açtı, tahta kasada oturan, kedilere alerjisi olduğu için beyaz maske takan Mehmed'i ona döndü. Günahsız çocuk hâlâ kedileri seviyordu. Saatlerdir bıkmamıştı. Elindeki kedi kaçarsa, bir diğerini yakalayıp kucağına yatırıyordu.
''Bitki çayı yapmamı ister misin?''
Bir saati bulmadan misafirleri gidecekti. Sabahtan beri doğru dürüst konuşamamışlardı. Kocası biraz kızgındı, sabahki kıskançlıktan dolayıydı. Çocuğun yanında konuyu açmamışlardı. Kahverengi gözlerde karısına beslediği yoğun sevgi vardı, sesine de yansıttı.
''Allah razı olsun, canım pek istemiyor. Peki sen ister misin, Ahmet?''
Simsiyah saçlı oğlan, sonunda sarı kediden başını kaldırıp kapıdan gelene baktı. Güzel kadın, yeniden gelmişti. Çok utandı, başını yere eğdi. Babasının, ''Sana bir soru sorulduğunda cevap ver,'' tembihini hatırladı. Başını iki yana salladı.
''I-ı. İstemem.''
Sonra neyi isteyip istemediğini merak etti. Soruya dikkat kesilmediğinden anlamamıştı. Belki de sevdiği bir şeyi sormuşlardı!
''Peki, neyi istemem?''
Karı-koca, onun bu masum heyecanına kısacık güldü. Öyle günahsız yavruydu ki, yaşı seksen olduğunda dahi aynı ifadeye sahip olacaktı. İkisi de, Allah'ın onu hep iyi insanlarla karşılaştırması için dua etti. Cevaplayan Mehmed oldu.
''Bitki çayı.''
''I-ı, istemem.''
Siyah saçlarına çıkan kediyi almaya çalıştı. Tırmalandığında dahi hayvana can acısıyla zarar vermedi. Kolları ve elleri kıpkırmızıydı, bunu dert etmediği belliydi. Cuma ve ikindi namazında, oyun arkadaşı Mehmed'in peşine takılmıştı. Annesi, camide sorun çıkarır diye korksa da, endişeleri yersizdi. Osman amca ve Arif gibi birkaç anlayışlı insan, çocuğa göz kulak olmuşlardı. Babasıyla da hep camiye giderdi, bu yüzden mescitte yabancılık çekip huysuzlanmamıştı. Arada bir babasını sorup durması dışında, gün hepsi için sakindi.
''O kim?''
Ahmet'in sorusu, yaşıtı olan adama yönelikti. Kapıdan gelmiş güzel kadının kim olduğunu merak ediyordu. Rumeysa, sevdiğinin kendisini nasıl tanıştıracağını heyecanla bekledi. Yanakları sıcaklasa da, gözlerini ona bakan kahverengilerden çekmedi.
''O, benim hayat yoldaşım.''
''Peki, ne demek o?''
Mehmed'in ''Peki,'' diye soruya başlamasını kendince taklit ediyordu.
''Yani, her gün yanımda olmasını istediğim kişi.''
''Buldum!'' dedi ve el çırpmaya başladı. Kediler korkup arka bahçeye kaçıştı. ''Babam da benim yoldaşım! Annem de! Dedem de! Kediler de!''