20. Bölüm

4.2K 254 17
                                        

''Sizden birisi, başını, imam secdede iken kaldırınca Allah'ın, onun başını eşek başına ya da suretini eşek suretine çevireceğinden korkmaz mı?''

Hz. Muhammed (s.a.v)*

______________ _ _ _


''Dışarı çıkartayım mı seni? Kardan mantar yaparsın.''

Mehmed, yatak odası koridorundan salona girerken yan yana yürüdüğü karısının sözlerine gülmeden edemedi. Sevdiğinin böyle neşeli takılmalarını seviyordu. Onun bu yanını bilen sadece kendisiydi. Özel hissetti, öyle ki, Rumeysa'yı kolunun altına alarak kocaman sarıldı. Kıkırdayarak göğsüne gömülmesiyle uzun örgülü saçları öptü. Allah bozmasın, bu aralar evde hüzün hâkim değildi. Güzeli, evlat sahip olamamayı dert edinmeyi bırakmıştı. Elbette üzülüyordu ama hayatını zindan edecek kadar olmaması güzeldi.

Fiziksel/manevi her türlü tedavinin çaresine bakmışlardı. Gerisi Allah'a kalmıştı. Veren O'ydu, alan O'ydu. Elbette O'ndan gelene razı olacaklardı.

Çocukluk sevdasına evlerinde böyle sıkıca sarılabiliyordu, helali olmuştu ve evliliklerinin altıncı yılındalardı. Aralarındaki hoş sohbet daimdi, gözleri birbirlerine kavuştuğundaki sevda hâlâ yoğundu. Ne kadar şükretse azdı...

''Hani bir şey söylemedin? Beceremezsen sorun değil, Karanfil'im... Yani çocukken de yapamıyordun, büyüdün, hâlâ yapamıyorsun.''

Koynundaki kıkırtılara sesli gülüşle eşlik etti. Sobanın sönmek üzere olduğu salona girmişlerdi. Işık yanmıyordu, koridordaki lambanın yeteceğine karar verdi. Koltuğa oturduklarında gözlerini kapatarak başını arkaya yasladı. Sevdiği, vücudundan hâlâ ayrılmamış haldeydi.

Odada yalnız olmadıklarını fark edememişlerdi. Fadime, diğer evde sobası erken söndüğünden üşümüştü. Onları rahatsız etmemek için dış kapıdan sessizce girmiş, aynı yavaşlıkta yatağını hazırlamıştı. Yattığı yer sobanın arka tarafında kaldığından ve ışık açık olmadığından varlığı belli değildi.

Tesbihi yine elindeydi, gece zikirlerini yapıyordu. Kızının oğluyla böyle tatlı tatlı konuşmasından dolayı çok mutlu oldu. Aralarındaki sevgiyi biliyordu ama onun varlığından dolayı içten olamıyorlar diye hep vicdan azabı çekmişti. Oysaki, ikisinin de böyle düşünmediğine emindi. Ana yüreğiydi işte, oğlu ve kızı hep mutlu olsundu, kendisi önemli değildi.

Ses çıkarmamaya daha bi' özen gösterdi. İkisini mahcup etmeyi hiç istemezdi.

Mehmed, belinden ayrılan kollarla gözlerini açtı, başını yana çevirdi. Ona bakmayan güzele sevgiyle takıldı. Gariptir, onun bu tatlı kızgın hallerini seviyordu. Zaten gerçek manada hiç kızgın olmamıştı, çok şükür.

''Kızdın mı kocana?''

''Niye kızayım ki? Ben de yeteneksiz olsam yapmayı istemezdim. Sonuçta sevdiğine mahcup olmak var. Çocukken olduğu gibi.''

''Bak sen. Kırmızı burunlu, hapşırdı hapşıracak ama inatla yarış etmeyi bırakmamış kız çocuğunu niye hatırlıyorum o zaman ben? Oğlan çocuğu, diğeri yensin de mutlu olsun diye uğraşmasına rağmen en güzel kardan adamı o yapmıştı. Yanlış mı biliyorum acaba Rumeysa hanım?''

''Evet. Benim hatırladığım anılarda en kötü seninkiydi. Hatta üzülme diye, benimkine taktığım atkıyı vermiştim de sonunda gülümsemiştin. Yoksa somurtmuş halde duruyordun.''

''Ben mi?''

''Evet, sen.''

Alın alına içtenlikle birbirlerine diklenmişler, daha fazla dayanamayarak gülmeye başlamışlardı. Yanağını öptüğü karısını ait olduğu yere çekerek sevgiyle sarıldı. Saçlarına kondurduğu busenin ardından o günleri hatırlamaya çalıştı.

RumeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin