''Cenazeyi, (kabre) süratla götürün. Eğer ölen kişi, salih bir kimse ise, bu (ölen kimse için) bir hayrdır. (Çünkü kabrine bir an önce defnetmekle) onu, hayra ulaştırmış olursunuz. Eğer (ölen kişi,) salih bir kimse değilse, bu da (ölen kimse için) bir şerdir. (Bir an önce) onu omuzlarınızdan indirmiş olursunuz.''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
Mehmed, Cuma günü dolayısıyla kapalı olan dükkânında oturuyordu. İzin gününü normalde ailesiyle geçirirdi. Rumeysa'nın misafirleri vardı, bu yüzden işe gelmek zorunda kalmıştı. Aslında arkadaşı Enes, beraber gezmek için çağırsa da, son anda çocuğunun hastalanmasından dolayı görüşme iptal edilmişti.
Şairlerin kendi sesinden okuduğu şiirleri dinlerken, karısına hediye edeceği elbisenin kalıbını çıkartıyordu. Ablası Züleyha, bir kez daha kardeşine yakışacak yeni elbise çizimi yapmıştı. Mehmed de boş vaktinde işe koyulmuştu.
'Kapalı' yazısının asılı olduğu kapı aralandı. Kâğıtlara bakan kahverengileri merakla yukarı kalktı. ''Dükkânımız kapalı,'' demesine gerek kalmamış, beklenmedik misafirin şaşkınlığıyla parmaklarındaki kalem masanın üzerine düşmüştü. Kocaman gülümsemeye aynı içtenlikle karşılık verdi.
''Selamün aleyküm, Karanfil'im. Biz geldik. Misafir kabul ediyor musunuz acaba?''
Rumeysa'sı, kucağındaki iki buçuk yaşındaki erkek bebekle ona bakıyordu. Dükkânına şimdiden neşe hâkim olmuştu.
''Ve aleykümselam, Rumeysa hanım. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Etmez olur muyuz hiç, buyurun oturun lütfen.''
İkisi de güldü. Güzel kadın, kocasının eliyle işaret ettiği sandalyeye ilerledi. Aklına gelen düşünceyle duraksadı. Yapmacık şekilde kaşlarını çatarak onu izleyen adama seslendi.
''Biz niye yumuşak olana oturmuyoruz acaba?''
Nazlı nazlı sorması kocasını güldürmüştü.
''Oturun tabii.''
Mehmed, kendi oturduğu sandalyeden kalktı. Dükkânın ortasında yan yana gelen evli çift, yüzlerindeki gülümsemeyi daha çok artırdı. Sevdayla birbirlerine bakıldı. Konuşan yine Rumeysa oldu.
''Bu yakışıklı çocuğu tanıyor musunuz?''
''Bilmem, acaba tanıyor muyum sizi Selim bey?''
Çarşaflı kadının kucağından, Emir ve Hatice'nin evladı Selim'i kendi kollarına aldı. Oğlan çocuğu, özlemle amcasının boynuna ufak kollarını sardı. İsmini defalarca kez söylemeye başladı. Sesi aşırı yüksekti. Mehmed, kulağı rahatsız olsa da kendinden uzaklaştırmadı. Kahverengileri, kendi çocukları olmadığı için hüzünlenmiş sevdasının güzel gözlerini buldu. Sessizce mırıldandı.
''Gönlümün güzeli, sen benim için her çocuktan daha değerlisin.''
''Biliyorum... Ama Karanfil'im... Bizim de hayırlısıyla çocuğumuz olsa güzel olmaz mıydı? Annesi öğretmiş, Selim bey Esmaül Hüsna'dan birkaçını söyleyebiliyor. Bizim de evladımız olsa, seninle birlikte camiye namaz kılmaya giderdi. Çok iyi bir baba olurdun, Mehmed'im.''
''Sen de çok iyi bir anne olurdun, Rumeysa. Allah razı olsun senden. Ama bu değil ki, İslami hassasiyetler üzere yaşayan her anne-babanın çocuğu iman sahibi olacak. Allah korusun, belki hayırsız evlatla imtihan olacaktık. Hem belki böylesi daha hayırlıdır. Hem de; Allah büyük, Karanfil'im. Nasip. Daha yedi yıllık evliyiz ve otuz yaşındayız. Sen anlatmıyor muydun, onca yıl evlilikten sonra evladı olan aileleri? Belki Rabbim bize de nasip eder. Bizim yapmamız gereken, sabırla bekleyip hayırlı olan için dua etmek...''
![](https://img.wattpad.com/cover/133630575-288-k195387.jpg)