''Sizden biriniz mescide girdiğiniz zaman oturmadan önce iki rekat namaz kılsın.''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
''Anne, bebeğimizi kaybettik...''
Rumeysa'nın, hastaneden kocasıyla birlikte eve döndüğünde ilk söylediği cümle bu oldu. Koltuktaki yaşlı kadının tesbihi elinden düştü. Ağzı açıldı, gelininin iç parçalayan hıçkırıklarıyla kapandı. Kollarını kaldırdığında hiç bekletilmedi, çarşaflı kadın tarafından sıkıca sarındı. Akıttığı gözyaşları ihtiyarın omzunu yakıyordu. Yüreğine ateş düşmüştü. Daha iki hafta önce hamile olduğunu öğrenmişlerdi. Bebekleri birkaç haftalıktı, bugün ise kanaması olduğundan kontrole gitmişlerdi. İyi haberi beklerken, sabır yolu görünmüştü. Düşük yapmıştı. Onu en iyi anlayabilecek kişi, üç bebek kaybeden kayınvalidesiydi.
En az karısı kadar çaresiz oğluna, başını kaldırmadan seslendi.
''Hadi oğul, sen bi' bizi birkaç saat yalnız bırak.''
''Ana, karımı nasıl yalnız-''
''Sen dediğimi yap hele.''
Mehmed'in gönlü Karanfil'ini bu halde bırakmaya razı gelmedi. Ta ki, hıçkırıklarının arasında sevdasının sesini duyana kadar.
''Mehmed'im, git hadi.''
Çok acılı çıkmıştı, içi yana yana kabul etmek zorunda kaldı. Annesinin yanında ilk defa karısını sevdiğini dile getirdi. Birbirlerine sarılmış bedenleri arkasında bırakarak evden çıktı. Sevildiğini duyamamıştı, sevdasının sesi kısıktı.
''Seni seviyorum, Karanfil'im...''
''Ben de seni...''
-
''Oy güzel yürekli kızım benim. Biliyorum için cayır cayır yanıyor. İki haftalık tattın bebeğinin tadını ama bu kısa zaman bile acını azaltmaz ki. Sabredeceğiz güzel yavrum, sabredeceğiz. Kendimizden daha zor durumdakileri görerek halimize şükredeceğiz. Bize tavsiye edilen budur yavrum.''
''Çok canım yanıyor, anne.''
''Biliyorum evladım, biliyorum... Ama çok nasiplisin, yavrum. Eşin yanında, ben yanındayım, annenler öğrendiğinde hepsi yanında olacak. Anlattıklarım için kızma bana, konuyu senin acından alıp kendiminkine getireceğim için gönül koyma. Dinle beni, tamam mı kızım?''
Dakikalardır kollarında olan beden başını sallayarak onay verdi. Annesinin kendi acılarını paylaşmasından asla rahatsız olmazdı. Her zaman ona destek olmak adına çektiği çileleri dile getirmesini beklemişti. Yalnız olmadığını, o günlerin sona erdiğini göstermeliydi.
(Fiziksel/psikolojik şiddet, düşük (bebek kaybı) gibi ağır konular içerir. Okumayacaklar, bir sonraki parantez içine atlayabilirsiniz.)
''Biliyorsun yavrum, Mehmed'im'den önce iki, onun ardından bir yavrumu kaybettim ben. İlk evladımın taze haberini almıştım ebe nineden. Mutluydum, belki kocam da mutlu olur, aksiliği bırakırdı. Cahildim, evladım. Sevincim bebe'm olmasından çok, artık dayak yemeyecek olmamaydı. Yavrusuna kıyacak kadar merhametsiz olamaz, diye düşünürdüm. Ne bileyim ben, babasına, atasına vuran, evladına vurmaz mıydı? Vururdu elbet, ar damarı çatlamış, merhametsizlik kalbini taşlaştırmış, gönül gözü görmez olmuştu. Yemin olsun, ortada bir şey de yoktu. Tüm köy çekinirdi ondan. Büyük, küçük kimseye saygı göstermezdi. Öyle ya, vardım güzel haber için kocamın yanına.''