21. Bölüm

3.6K 220 4
                                    

''Kim namazın bir rekatına yetişirse, o namaza yetişmiş demektir.''

Hz. Muhammed (s.a.v)*

______________ _ _ _


''Çok iyi biriydi, Karanfil'im... Hani Allah Dostu denilen mübarekler var ya, adeta onlardan biriydi, Dede Hoca. Yüzü nurluydu, gerçekten pirüpaktı.''

Mehmed, salondaki koltukta oturuyordu. Arka balkona bakan pencereler açıktı, içeride güneş eşliğinde temiz hava esiyordu. Çenesini yumruk yaptığı ellere yaslamış, dirseklerini dizlerine koyarak yere eğilmişti. Karısı da yanındaydı, elleriyle sırtını sıvazlayarak destek veriyordu.

Biraz önce, emekli imam Dede Hoca'nın cenazesinden gelmişti. Sadece cami arkadaşı değil, gerçekte de dostlardı. Mübarek konuştuğunda, dünyevi kelimeler bile Allah'ı hatırlatırdı. Geçen sene rahatsızlanmış, iki gün öncesine kadar da fazla acı çekmeden günlerini geçirmişti. Kader,  diye düşündü. Yaklaşık beş yıl önceki trafik kazasında dört torununu kaybetmişti. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra da bir başka trafik kazasında, üç oğlunu, gelinini ve yaşayan tek torununun kocasını kaybetmişti.

Gariptir, bütün bunlardan Mehmed'in cenaze gününe kadar hiç haberi olmamıştı. Hep ailesi var sanıyordu.

''Beş sene içinde bütün ailesini kaybetmiş, gönlüm... Benim ise hiç haberim olmadı. Hatta, 'Hocam, ailecek bize gelmiyorsunuz, sizleri ağırlamayı çok istiyorum,'  diyerek sitem bile etmiştim. Hatırlıyorum da, hüzünlü gülümsemesi ve elimi pat patlaması dışında herhangi bir cevap alamamıştım. Ailesinin istemediğini düşünmüş, mahcup etmemek için üstelememiştim. Meğerse ailesinden bir tek torunu kalmış... Şimdi, artık kendi de yok... Çok ağır bir imtihân. Allah geride kalana sabır versin. İnsan düşüncesine bile dayanamıyor. İnşaAllah Rabbim iman gücü verir. Zor, çok zor. Ölümün sonsuzluk olduğunu bilsek bile, şeytan olsun, duygularımız olsun bizi rahat bırakmıyor.''

''Mehmed'im benim... Tabii zor. Allah'ın sevgilisi peygamber efendimiz (s.a.v) bile sevdiklerinin ölümünde çok üzülmüş. Rabbim, O'na layık hayırlı ümmet olabilmemizi nasip etsin. Ölüme üzülünür. Önemli olan; yakıp yıkmadan, isyan etmeden, Yaratıcı'ya şirk koşmadan, bağırarak çığırarak ortalığı ayağa kaldırmadan, O'ndan geldiğimizi ve yine O'na gideceğimizi bilerek üzünülmesi. Metanet burada işte. Ben eminim, öyle bir mübareğin torunu da kendi gibi olur. Allah sabır versin. Sen de üzüldün diye kendini kötü hissetme. Senin sadece hocan değil, yakın dostundu. Elbet gözyaşı dökeceksin, elbet yüreğin yanacak, elbet yaşasaydı isteyeceksin... Bunu küfre dönüştürmeden hissetmek çok normal, Karanfil'im... Bir kere karşılaşmak nasip oldu, onda da seni evladı olarak gördüğünü anladım. Babam gibi bakıyordu sana. Helallik aldın, hakkını helal ettin, cenazesine iştirak ettin. Gönlün huzursuz olmasın. Allah'ım mekanını cennet eylesin.''

Kocası bir şey söyleyemedi. Usulca yaşlar yanaklarından süzüldü. İçi acıyordu. Sevdiğini kaybetmek gerçekten zordu. Öyle birinin duasına nail olabildiği için şükretti. Bazı insanlar kalplerinde Allah'ın ve peygamberin (s.a.v) aşkını öyle çok taşırdı ki, ölümleri de yaşantıları gibi olurdu. Mübarek de son nefesini perşembe gecesi vitir namazını kılarken secdede vermişti. O ne güzel ölüm şekliydi. Allah'a en yakın olduğu yerde ve en hayırlı günün gecesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştu.

Aslında üzülmekle eş değerde, ölüm şekline ve cenazesindeki kalabalığa gıpta etmişti. Her şehirden, hatta her ülkeden insanlar vardı. Caminin bahçesi dolup taşmıştı. O kadar çok insan sırtlamıştı ki tabutunu... Ömrü boyunca bir tek O'nun rızasını arayan kuluna, Allah en güzel uğurlamayı mübarek vakitte yaşatmıştı. Kabri de cennet bahçelerinden bir bahçe olsundu.

RumeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin