''Ebu Hureyre (r.a)tan rivayet edilmiştir:
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
'Sizden biriniz uykudan uyandığı zaman üç defa elini yıkamadan kaba sokmasın. Çünkü (kişi,) elinin nerede gecelediğini bilemez.' ''
Hz. Muhammed (s.a.v)*
______________ _ _ _
Çay sefasının geri kalanı hoş sohbetle geçmiş, misafir ve ev sahibi karşılıklı oturmuşlardı. Asıl mevzuyu konuşmanın vakti gelmişti. Hatice, kadının gözlerine özür diler gibi baktı. Söyleyeceklerinin ağırlığından çekiniyordu. Karşısındakinden beklediği desteği alabildi.
''Konuş güzel yavrum. Sor aklında olanları, küçücük de olsa hiçbir endişen kalmasın içinde. Bir annenin yüreğinin rahat olmadığı evlilikten umut edilir mi? Sen söyle her şeyi. Kırılmak yok, darılmak yok, gücenmek yok. Şimdiden söylensin, konuşulsun ki, gelecekte sorunlar aza indirilsin. Sözler şimdi verilsin ki, sözünde durmayan kendi günahını bilsin. Hiç çekinme yavrum, yaşımdan da çekinme. Sen güzel kızın adına buradasın, yüreğinde dikenler varken huzur bulamazsın. Sen bulamazsan yavrun bulamaz, yavrun bulamazsa benim yavrum bulamaz, o bulamazsa da ben bulamam. İnsanlar imlek imlektir yavrum, birini sökersen, birini kaçırırsan, diğerlerini de mahvedersin. Başından halletmek gerek her şeyi.''
''Özür dilerim, Fadime anne. Kötü olan ben olayım ama bunu yapmak zorundayım. Yavrum o benim. Annesi düşünmeyecekse kim düşünecek?''
''Gönlün ferah olsun, evladım. Hakkım helaldir, yaşıma hürmetin tamdır, buna eminim ben. İki anne konuşuyor şimdi. Önce sen söyleyeceksin her şeyi, sonra ben cevaplayacağım. Ben söyleyeceğim derdimi, sen cevaplayacaksın. Söylenen burada kalacak, ayağa kalktığımızda unutulacak. Sözüm olsun, kırgınlık, küskünlük olmayacak.''
''Benim de sözüm olsun, ne söylersen söyle burada kalacak.''
İkisi de birbirlerine gülümsedi. Hatice'nin ifadesi donuklaştığında, sesindeki tonda değişmişti.
''Özür dilerim ama bunu söylemek zorundayım, Fadime anne. Siz gelin istiyorsunuz ama bunun için yaptığınız gözle görülür hiçbir şey yok. Gelin gelecek evin hali bu mu olur? Sıvalar akmış, boyasız, kapısı desen üflesen yıkılacak, pencere kenarları çürümüş, eşyalar namına hiçbir şey yok. Bunların yenisini edinmek için zengin olmak gerekmez ki. Kampanyalı beyaz eşyalar var, kampanyalı koltuk takımları var. Siz buna dair hiçbir şey yapmadan, adeta gelen bizi böyle kabul etsin diyorsunuz. Hiç öyle şey olur mu? Teminat olarak bir şeyler yapmak gerekmez mi? İlk geldiğinizde yapıldığı gibi duruyor ev. Bakımı yapılmamış. Bir insan girecek yeni hayatınıza. O insanın akrabası, çevresi, arkadaşları olmayacak mı? Nereye oturacak gelenler, bir de haremlik selamlık uyguluyoruz. Nerede ağırlayacak onları? Mutfakta mı, yatak odalarında mı? Yatak odası nasıl olacak? Dile dökülünce çok acımasız durduğunu biliyorum ama gelinin yeni yatak odası olmayacak mı? Mehmet'in eski yatağında mı yatacak? En azından eşya dolabı olmayacak mı bu kızın? Hepsi maddiyat biliyorum. Ama anne, hayat bu. Maneviyat olduğu kadar maddiyat da var yaşamda. Tüm bunlar birden yapılsın, hemen yapılsın demiyorum ki ben. Bunun için küçük adım dahi atmamışsınız. Hadi benim kızımla gönülleri ısınmamıştı, başka birini isteyecektiniz diyelim, yine de böyle mi olması gerekir? Evliliği istediğimiz gibi, evimizi de, kendimizi de ona göre hazırlamak lazım değil mi? Ne olacak yani, hiçbir şey yapmadan gelini alalım, biz nasılsak öyle oturmaya devam edelim mi olacak?''
Gözlerine bakamıyordu. Kızının iyiliği için yapmalıydı bunu, bazı şeyler söylenmezse karşı taraf ne olduğunu, neler yapması gerektiğini ya da neyi yanlış yaptığını bilemezdi. Önemli olan saygı sınırını aşmadan yapabilmekti.
