2. Bölüm (Rumeysa)

11.8K 525 86
                                    

''İman, yetmiş (altmış, altmış dört) küsur şubedir. Haya da, imandan bir şubedir. İmanın en üst seviyesi, 'Lâ ilâhe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)' sözü ve en alt seviyesi ise, eziyet verecek şeyi yoldan kaldırmaktır.''

Hz. Muhammed (s.a.v)*

______________ _ _ _


''Rümeysa, Sevim Hoca gibi başlama yine. Nesi var bu eşarbın? En azından pantolon falan giymiyoruz, genciz kızım biz. Saçımızın teli görünmüyor ya, o bize yeter.''

Her iki haftada bir izine çıktığımız zaman yaşanan tartışmamıza iç çekiyorum. Eğitim aldığım Kur'an kursundaki en yakın arkadaşım, ayna karşısında kısa saçını boneye sokarken omuz silkiyor. En yakınıma söz geçiremezken, çevreme nasıl faydalı olacağım?

Tesettürün sadece başı örtmek olmadığını yeniden dile getirmek istiyorum. Elbette bana fırsat tanımıyor, en sevdiği eski ezgiyi seslendirmeye başlıyor.

''Benim peygamberim (s.a.v) öyle güzel ki...

Nuru aydınlatır bütün alemi...

O'nun sevdasına öter bülbüller...

O'na aşık olmuş, kırmızı güller...''

Güzel sesine birkaç kız arkadaşımız da eşlik etmeye başlıyor. İki katlı bina, peygamber efendimiz (s.a.v) için söylenen sözlerle doluyor. Hocalarımızın ses çıkarmamasına şaşırmıyorum, beni asıl şaşırtan kendi mırıldanışım oluyor.

''Kırmızı güller, kırmızı güller...

Muhammed (s.a.v) aşkına boynunu büker...

Kırmızı güller, kırmızı güller...

Muhammed (s.a.v) aşkına hu çekip inler...''

Anlamlı gülümsemesine pes ederek başımı eğiyorum, iki yana sallıyorum. Çarşafımın eteğini giyerken, merdivenlerden çıkan benden küçük kızın şaşkın gözleriyle karşılaşıyorum. Kurstaki diğer herkes pardesü giyiyor, ferace giyen bile yokken 'kara çarşafım' onu korkutmuş olmalı. Diğerleri gibi kısa zamanda alışacağına eminim.

Ne garip...

Hepimiz Müslümanız oysaki...

Aynı Rabb'e iman ediyoruz, aynı son peygamberin ümmetiyiz, aynı mezhepteniz... Ama birbirimizi garipsiyoruz...

Göğüsü ve omuzları tamamen örten baş örtüsü, dar, içi gösteren ve dikkat çeken renk-şekillerde olmayan dış kıyafeti giymenin, el ve yüz hariç her yeri örtmenin tesettürün gerekliliği olduğunu Ehli Sünnet alimleri bildirirken, bunu farklı şekillerde yapanların birbirlerini yermesi çok canımı yakıyor.

Birlik olamıyoruz, bundan birkaç yıl önce de birleşemedik, bundan birkaç yıl sonrasında da birleşeceğimizi sanmıyorum. Bizi parçalayan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum ve elimden geldiğince, karınca misali bunu değiştirebilmek istiyorum. Biz aynı dinin kardeşiyiz, içinde bulunduğumuz Ehli Sünnet cemaatinde bile ayrışıyoruz.

Oysa, hiçbirimizin son nefesini nasıl vereceği belli değil. En önemli derdimiz bu olmalı. Allah korusun, son nefeste imansız gidersek, yaptığımız tüm ibadetler, yerine getirdiğimiz emir ve yasaklar, sabrettiğimiz her şey boş olacak, hiçbir işe yaramayacak. Küçümsenen ya da burun bükülenler, günahları kadar yandıktan sonra cennete gidebilecekken, son nefesinde imansız olanlar ebedi cehennem ateşinde kalacak. Allah'ım hepimizi korusun...

Bunu unutmasak, aslında ortada büyüklenme, kendini üstün görme kalmaz. Önemli olan Allah'ın en sevdiği kullardan olabilmek. Bunun için, birbirimizi Cehennem'e yollamak yerine Cennet'e girmemiz için uğraşmalıyız. Önce kendimize  bakmalıyız.

RumeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin