1. Bölüm (Mehmed)

23.8K 714 117
                                    

''Ameller, niyetlere (niyete) göre değerlendirilir. Herkese ancak niyet ettiği şey vardır. Öyleyse, kimin hicreti, Allah'a ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.''

Hz. Muhammed (s.a.v)*

"Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır."

Hz. Muhammed (s.a.v)**

______________ _ _ _


''Mehmed, annenle istişare edip düşündün mü bizim meseleyi?''

Caminin bahçesindeki bankta yanıma oturan yaşlı hocaya yüzümü çeviriyorum. Beş yıl öncesine kadar mahallemizin imamıydı. Emekli olmasına rağmen burada düzen kurduğu için memleketine ya da başka yere taşınmadı. İsmimi düzgün telaffuz eden nadir kişilerden. Adeta hakiki Müslüman'lığın kanıtı olan nurlu yüzüne gülümsüyorum. Başımı yere indiriyorum. Saygıyla cevaplıyorum.

''Hocam, biliyorum Allah için seviyorsunuz beni. Ama evlilik işi; gönül işi. Gönül de güzel olanı, el üstünde tutanı ister.''

''Mehmed'im, senden güzeli bulunur mu hiç?''

Tüm samimiyetiyle söylüyor. Derisi buruşmuş elini solgun kumaşın sarmaladığı dizime koyuyor. Yüzüme tepkimi görmek için şefkatle bakıyor. Ben ise, cuma namazı için abdest almaya başlayan yaşıtım diyebileceğim eli yüzü düzgün gençleri izliyorum. Onlar gibi bakılası görünüşe ve övülesi mesleğe sahip değilim.

''Doğuştan aksayan ayağım, her istenileni alamayacak maddi durumum, yok olmaya yüz tutmuş terzilik mesleğim var. Hocam, torununuz hakkında Rabbim hayırlısını versin ama benimle bu iş olmaz.''

''Sümeyye öyle değildir, oğlum. Her ibadetini hakkıyla yapan, kalbinde Allah korkusu taşıyan, alnı secdeye varan birisini istiyor. Bu devirde namazlarını cemaatle ikame eden gençler kalmadı artık. Yaşlılar bile yok. Şu kalabalığa bak oğlum, onların hiçbirini sabah namazında bulamazsın. Müslümanlık cumadan cumaya, bayramdan bayrama kalmış.''

''Öyle hocam, öyle.''

''Söyle hele, gönlün başkasında, değil mi?''

Hiç beklemediğim soruyla utanıyorum. Kalbim, mübarek vakitte nefsim için çarpmaya başlıyor, rahatsız hissediyorum. İster istemez gözümün önünde beliren güzel yüzle ellerimi yumruk yapıyorum. Başımı iki yana sallıyorum. Hızlı istiğfar çekişimden halimi anlıyor, rahatlatmak için sırtımı sıvazlıyor. Tatlı dille, Rabbimizin 'kendi cinsimizden eşler yarattığını'  bildirdiği Rum suresinin 21. ayet mealini okumaya başlıyor.

Haklısınız, hocam... Ama bu durum, helalin için geçerli. Nikâhında olmayan namahrem birine, sırf kalbin seviyor diye rahatça karınmış gibi davranamazsın. Eğer Allah katında geçerli evliliğin yoksa, her istediğinde onu düşünemezsin. Kelimelere dökemez, hayal edemez, adını anamaz, kafanı kaldırıp bakamazsın. Şeytanın ve nefsin elinde oyuncak edemez, kendin de oyuncak olamazsın.

Suskunluğum karşısında sessizleşiyor. Vakit geçmeden dudaklarından dökülen farklı salavat-ı şerifleri dinleyerek gözlerimi kapatıyorum. Elimden geldiğince kalbimle eşlik etmeye çalışıyorum.

-

''Hayırlı cumalar, Allah kabul etsin.''

Sesli olarak amin  bile denilmemesi gereken hutbenin okunduğu, farzından sonra çoğu cemaatin dağıldığı cuma namazı sona erdi. Geride cami imamımız, hocam ve ben kaldık diye düşünürken, Arif amcanın sesini duyuyorum. Seri adımlarla bahçede yanımıza varıyor.

RumeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin