ALTIN KANAT: Yedinci Bölüm

2.9K 284 57
                                    

7.Bölüm: "Diyojen"


"Biz dışarıda mı bekleyelim?"

"Evet, hepimizin girmesine gerek yok, ben halledip geleceğim."

Karşımdaki büyük ve ihtişamlı şirkete son bir bakış atıp dönen kapıdan içeri girdim ve içeriye hızlıca göz gezdirdim.

Son geldiğimden bu yana değişen bir şey yoktu.

Gideceğim yeri bildiğim için kafama kapüşonlumun şapkasını geçirip asansörün düğmesine bastım ve oradaki birkaç kişiyle beraber beklemeye başladım.

Londra'daydık ve buraya Altın Kanatlardan önce gelmemiz gerekiyordu, gelmiştik fakat bu fazla uzun sürmeyecek gibi görünüyordu çünkü en erken uçuş sabah 08.30'daydı biz de ona yetişmiştik apar topar, Altın Kanatlar biz binmeden önce kontrol ettiğim kadarıyla Lavin'in evinden çıkıyorlardı, muhtemelen özel uçaklarının olduğu piste gidiyorlardı.

Ben duvarda yazılı N World yazısına bakarken asansörün kapıları açıldı ve benimle beraber 2 kişi daha asansöre bindi.

Yine de yüzümü göstermemeliydim, yapmaları için bir gerekçe yoktu ama olur da kamera kayıtlarına bakar ve orada beni görürlerse başım belaya girebilirdi. Hayır, başım belada demekti.

Asansör 17.katta açılırken kabinden indim. Köşe başındaki sekretere yürürken oldukça hızlı ve de sakindim.

"Merhaba, Gabriel Dawson'la görüşeceğim."

Kumral ve saçları sıkı bir topuz olan, Ottuzlarında olan kadın bana gülümsedi.

"Elbette, randevunuz var mı?" Kadının Güney Amerika aksanı olduğunu duymak gibi gereksiz bir bilgiyi de beynime istemsizce yerleştirdikten sonra konuşmak için dudaklarımı araladım.

"Hayır ama onu arayıp tek korkusunun geldiğini söylerseniz benimle görüşecektir."

Orta yaşlı sekreter bana anlam veremeyen gözlerle baksa da dediğimi yaptı ve Dawson'a tek korkusunun geldiğini söyledi.

5 dakika sonra Dawson'ın odasındaydım.

"Gabriel," dedim tatlı bir sesle. "Misafirine hoş geldin demeyecek misin?"

Gabriel beni görür görmez kravatını biraz gevşetti. Eh, onu pek huzura boğduğum söylenemezdi, aksine zamanında fazlasıyla sıçmıştım hayatının içine.

"Telefonunu görebileceğim bir yere koy." Dedim yavaşça.

Beni ikiletmedi.

"Bir soğuk suyunu alırım, yoldan geldim.''

Gabriel telefonun ahizesini kavradı ve tek bir tuşa bastı.

"Buraya bir su getirin." Ardından telefonu kapattığında ellerini masada birleştirip bana baktı.

"Seni dinliyorum, neden buradasın?"

"Altın Kanatlar," bir bacağımı diğerinin üzerine atıp oturduğum deri koltukta daha rahat bir pozisyon aldım. "Sana o çekleri neden yazdığını soracaklar ya da neden yazmak zorunda kaldığını. Bizi ele vermeyeceksin, hakkımızda hiçbir şey söylemeyeceksin," alt dudağımı yavaşça yaladıktan sonra devam ettim. "Sen istemediğin ve alelen bir şey itiraf etmediğin sürece hiçbir şey yapamazlar. Anladın mı Dawson? Korkman gereken tek kişi benim. Onlar en fazla bir hücreye tıkarlar seni. Ben ne yaparım biliyor musun?''

ALTIN KANATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin