Uçaktan indiğimizde heyecandan bayılacak gibiydim. Hayallerimizi gerçekleştirmiş olmanın huzuru ve heyecanı vardı içimde.
"Geldik hm?"
"Biraz zor oldu ama başardık."
"En azından bize para verecekler Yeollie. Evlatlıktan reddetmediklerine şükretmeliyiz."
"Para vermeseler de çalışabilirdim. Böylelikle rahatça okurdun."
"Çok romantiksin ama buna izin vermezdim. Şimdi derhal bir otele yerleşelim."
Otelde kaldığımız birkaç gün boyunca ev aramıştık. Küçük bir apartman dairesi bulunca ikimiz de sevinçten deliye dönmüştük.
Hem okulumuza yakındı hem de iki tane odası vardı. Odalardan biri büyük diğeri küçüktü. Bizim için fazlasıyla iyiydi.
Salonuyla birleşik mutfak çok hoşuma gitmişti.
"Alışveriş yapmalıyız sevgilim. Annem bunun için para göndermiş."
"Annemize teşekkürlerimi ilet bebeğim."
Evimizin kapısında öpüşürken karşı dairenin kapısı açıldı. Bizden bir yaş küçük olduğunu tahmin ettiğim liseli kız gülümseyerek bize baktı.
"İyi günler!"
Selamlayıp merdivenlerden koşarak indi. En azından nefret dolu bakışlarına maruz kalmamıştık.
"Yeol kahve makinesi alabilir miyiz? Biliyorsun ben.."
"Sen çok fazla kahve içiyorsun evet. Bu sebeple almamız mümkün görünmüyor."
"Nasıl yani? Neden?"
"Seni korumalıyım. Kahve de korumam gereken şeylere dahil."
Bu kadar tatlı bir adam olmasaydı kesinlikle onu triplere boğabilirdim ama kıyamıyordum.
Küçük bir öpücük daha verip onu daha önce gördüğüm yere kahvaltı etmek için sürükledim. Yemeğin ortalarına doğru iki masa ilerde birilerini gördüm.
"Şunlara bak.. Koreliler hm?"
"Gidip tanışmalı mıyız?"
"Ben utanırım."
"Neden?"
"Arkadaş edinme konusunda iyi olmadığımı biliyorsun."
"Pekala.."
"Sevgili gibi görünüyorlar değil mi?"
"Öyle görünüyorlar ve çok sevimliler."
Bu cümlesine bir süre kıskançlık yapsam da evimize girer girmez her şeyi unutmuştum. Onun kollarında olmak anlamlıydı. Ona sarılıp uyumak dünyanın en özel eylemiydi. Orada asla bu ilişkiyi yaşayamayacağımızı haykırdıklarında ailemize kızmamıştım. Aksine bize hediye ettikleri bu aşk dolu hayat için bütün kalbimle teşekkür etmiştim içimden.
Birkaç günümüzü adapte olmak ve evimize tam anlamıyla yerleşmekle geçirmiştik.
Okula birkaç gidişimizde daha önce gördüğümüz ikiliyi tekrar görmüştük. En son gördüğümüzde birbirlerinin tepesine çıkmış eğleniyorlardı. Bunu gördükten sonra onlarla gerçekten arkadaş olmak istemiştim. Sungyeol de benim arkadaş olamama sorunum yüzümden yalnız kalıyordu. Ayrıca iki kişiyken bile eğlenebilen insanlarla kesinlikle güzel günler geçirebilirdik.
Onlarla tanıştıktan sonra evlerine davet edildik. Kuzenleri tatil için onların evine gelmişti. Üstelik bizim gibi sevgililerdi.
Aslında Kyungsoo ve Luhan'ın sevgili olduğunu düşünmüştüm. Çünkü Luhan ona hayran hayran bakıyordu. Üstelik iki kuzenden çok sevgili gibi davranıyorlardı. Tıpkı benim Sungyeol'e yaptığım gibi Soo sürekli ona sığınıyordu.
Sevgili olmadıklarını öğrendiğimde Soo'yu anlamıştım. O aslında Luhan'a kalpten bağlıydı ama bunu henüz kendine bile itiraf etmemişti.
Birkaç gün sonra kuzenlerini uçağa bindirdik. Birbirimizden ayrılmayacak samimiyeti kısa sürede yakalamıştık. Bu yüzden onlar giderken de oradaydık.
Howon yanımızdan ayrıldığında Gyu geri dönüp bizleri tekrar kucakladı. Sungyeol ve bana aynı anda sarılıp tam ortamızdayken fısıldadı.
"Bu iki inatçıyı sizin gibi görmek istiyorum. Size güveniyorum çocuklar. Fighting!"
Bildiği bir şeyler olduğuna emindim. Bu yüzden sevgilimin de onayıyla bu konuyu deşmek için bir gün seçmeyi not edip hayatın akışına döndüm.
Onlar gittikten sonra bizim evimize gittik. Birlikte yemek yiyip onları evlerine uğurladık. Günün sonunda gerçekten kazanmış hissediyordum.
Farklı olduğumuz için Kore'de yaşama özgürlüğümüz elimizden alınmıştı. Fakat Tanrı bizi güzel dostluklar ve birbirimize daha fazla sarılabileceğimiz bir hayatla ödüllendirmişti. Karşımıza iyi kalpli insanları çıkarmış ve hayatımızı istediğimiz gibi yaşama fırsatı sunmuştu. Bu yüzden vaktimi aileme öfkelenmek yerine Tanrı'ya şükrederek geçiriyordum.
Bu döngüye inanıyordum. Temiz bir kalbin varsa mutlaka istediğin şeyler sana geliyordu ve güzel düşündükçe iyi olan her şeyi peşinde getiriyordu. İnandığımız sürece mutlu bir hayat artık peşimizi bırakmayacaktı.