30.Bölüm Part 1 '' Depo ''

8.8K 529 38
                                    

İyi okumalar dilerim =)

Karanlık ve ürkütücü ormanda sadece yaslandığım ağacın dalına tünemiş baykuş sesi ve görsem çığlık atarak arkama bakmadan koşmama sebep olacak böcek seslerinden sonra buram buram tehlike korkan tehdit dolu o sesi duydum. Adının Ali olduğunu dolaylı olarak öğrendiğim beni kaçıran gruptan olan bir başka zebaninin tehdit dolu sözleri...gözlerimi kapatınca bile hırçın bir denizden farksız mavi gözleri beliyordu zihnimde. O gözlerin arkasına nasıl bir kişilik saklı bilmiyordum.

O kişi beklide beni tehdit ettiği gibi vuru öldürür, cesedimi parçalara ayırır ve gömerdi. Sonrada bir izci grubu gelir ellerine tutuşturulan haritadan bulmacanın parçalarını bulmak yerine benim parçalarımı bulurlardı. Hayır hayır cidden fazla adrenalin bünyeme zararlıydı benim. Hayatımdaki en büyük aksiyon altın günlerine katılıp, dillerine evde kalmış kız kurusu olarak düştüğüm teyzelerin yalnız yaşayıp yalnız öleceğim konusundaki safsatalarıydı. Bu kadarı gerçek olamayacak kadar kurgusal geliyordu. İçimde tarifsiz bir korku vardı. bağırsaklarım düğüm düğüm oluyor, karnıma görünmez bıçaklar saplanıyordu.

Kaçmam gerekiyordu. Beni ormana sürüklerken peşinde, her ne kadar benim adıma üzülmüş görünse de yine de beni gideceğimiz yere götürmekten geri adım atmamış o zebaniye güvenemezdim.  Hem beni kaçıran grubun içindeydi bu adama güvenmek ancak aptal işi olurdu. Üstelik tüm bunlar yetmezmiş, tuzu biberi eksik kaçarmış gibi adamın eline çakı saplamıştım! Ufacık böcekten bile korkan ben onu yaralamıştım. Hangi zeki insan olaylar bu raddeye kadar ilerledikten sonra ve ormanda adını bağırarak kendisini fena halde mahvedeceğini haykıran bir adama güvenebilirdi ki?

Elbette içinde gram kötülük barındırmayan kıskançlık olabileceği gibi kendini koruma iç güdüsünden fazlasını barındıran ben dahi ona güvenmezdim. Her olumsuzluk içinde kendisine olumlu görünebilecek bakış açıları yaratırken kendime bu kez tam anlamıyla dibi boylayacaktım umutsuzluktan...

Akşam esintisiyle dalgalanan otlar, çalılar ayağıma sürtününce çizilen yerlerimdeki sızı kendini göstermişti. Elimi sızlayan bacağıma götürdüğümde kabrimin açık bıraktığı bacaklarımdaki çiziklerin kabarmış olduğunu hissedebiliyordum. Yaralarımı biran önce temizlemem gerekliydi. Fakat en önemli önceliğimse Ali'den kurtulmaktı. Ufak tefek ama onlarca olan çiziklerden, sıyrıklar için müdahalenin ne sırasıydı ne de zamanı. Zira o Ali denen kalıbı buz kalıbından bile dar olan haysiyetsiz adam beni yakalarsa ölme ihtimalim giderek artarken yaralarla uğraşmak saçmalığın dik alası olurdu.

Kendimi çok göstermemeye dikkat ederek başımı ağacın gövdesinden yavaşça uzattım. Elini tutarak ilerleyen o adam dikkatlice etrafına bakınarak ilerliyordu. Fazla dikkatliydi yaralı olmasına rağmen. Elinden akan kanı durdurmak için yaranın biraz üstüne baskı uyguluyordu. Yol kenarına dizilen trafik lambaları, yakınlardaki marketi, benzinliği işaret etmek için konumlanmış, orman kenarını aydınlatan ışıklandırmalar ve ay ışığı sayesinden görebiliyordum tüm bunları.

Hava daha tam kararmamış ancak kararmaya yakın bir koyuluk vardı. Hava bu durumdayken saat ancak ya yedi oluyordu ya da sekiz. Ancak dokuzda tam kararıyordu bunu özlemini çektiğim yaz tatilleri sayesinde adım soyadım kadar iyi biliyordum.

Ali denilen diğer zebani kılıklı saklandığım ağaca doğru yaklaşırken içime doldurmak için soluduğum havaya biri sanki zehir katmış gibi zorlanarak, titreyerek çekebilmiştim soluğu içime. Ellerim titremeye başladığında kımıldanarak yerimi açık edeceğim korkusundan titreyen ellerimi dizime yaslayıp hareketsiz kalmalarını kolay bir çözüm bulmaya denedim, başarılıda sayılmıştım. Sırtımdan soğuk terler akıtıyordum resmen dikenli çalılar arasında. Sanki gram kımıldasam dallarda benimle uyumla hareket edecek o adamdan asla kurtulamayacaktım.

AŞKA 'DÜŞÜŞ' (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin