Bölüm 56

2.2K 93 84
                                    

Pazar gününün ilk saatlerini annemle oturup okula geri dönmem üzerine yapılan konuşmaya harcamıştım. Bana inanmakta ilk başta biraz tereddüt etti. Ama yine de galip gelen ben olmuştum. Bir daha aynı hatalara düşmeyeceğim konusunda kesin kararlar alınmıştı. Ve şimdide İzelin annesinin daveti üzerine sabah kahvaltısına oraya gidiyorduk. Bu durum keyfimizi biraz yerine getirebilirdi. Uzun bir zaman sonra iki aile arasında bağlar tekrar bu şekilde sağlanıyordu. Biz yokken annelerimizin az çok görüştüklerini biliyordum ama ben ve İzelin gidip geldiği kadar değil. Evlerin yan yana olmasından faydalanıp günün çoğu vaktini beraber geçirip eğlenirdik. Bir tek anahtar çıkarmadığımız kalmıştı. İzel  için buna da ihtiyaç yoktu çünkü odama çıkan ağacı tırmanmak hoşuna gidiyordu. Benim için öyle bir durum söz konusu bile değildi.

Bahçe kapısına geldiğimizde demir sürgüyü açıp anneme geçmesi için yol verdim. Elinde tuttuğu tepsiyle beraber evin basamaklarına doğru yöneldi. Bende ağır adımlarla onu takip ettim. Ve zili kullanmamıza gerek kalmadan kapı kendiliğinden açıldı. Çoğu zaman olduğu gibi. Evin boydan pencereleri bir kamera görevi görüyordu bu yüzden bahçeye adım attığımız andan itibaren takip ediliyorduk.

Ege neşeli bir şekilde karşımıza çıktı. İzelin sahip olduğu tek kardeş. Evin en küçüğü olduğu için kapıyı açmak çoğunlukla onun görevi gibiydi.

"Günaydın. "Dedi bana İzeli hatırlatan o kocaman gülümsemesiyle.

Bende ona gülümsedim.
Annem boşta olan eliyle çocuğun kıvırcık saçlarını karıştırıp daha beter bir hale getirmeseydi bu karşılıklı gülümsememiz hiç bozulmayacaktı.

"Sana da günaydın Ege."deyip içeri yöneldi.

Arkamdan kapıyı kapatıp suratı düşmüş olan Egeye döndüm. Onu gördüğümden bu yana boyunun uzamasının yanı sıra saçlarımda uzamıştı. Bukleleri bir kızın ki kadar uzundu ve yüzünü çevreliyordu. Süt gibi beyaz tombul yanakları öpülmek için bekliyorlardı.

"Bakıyorum da beni hiç özlemiş değilsin."diye takıldım.

"Sende beni özlemiş değilsin kaç gündür buradasın hiç gelmedin sadece ablam olduğu zaman geliyorsun."diye alınganlık yaptı.

"Kaç gündür burada olduğumu kim söylemiş?" Dedim. Vurdum duymaz bir tavır takındım.

Koca gözlerini yuvarladı. "Odanın ışığı yanıyordu ve seni gördüm."

Şaşkınlığımla birlikte tedirginliğim üzerime çöktü. Odamı gözetlediyse muhtemelen bir önceki gece Kayranın da geldiğini görmüş olmalıydı. Lütfen düşündüğüm şey olmasın.

O sırada İzel merdivenlerden inerken kardeşine seslendi.

"Henüz bu yaşta sapıklığa mı başladın sen."

"Hayır Yaya burda olduğu her zaman onu gözetliyorum."

Ah birde küçüklükten kalma bana taktığı bir isim vardı. İlk kelimeleri bir araya getirmeye başladığında bana bu şekilde seslenmişti ve o gün bugündür bana Asya veya abla demezdi. Sadece Yaya. Bunu ondan duymayı özlemiştim.

"Pekala Asya perdeleri devamlı kapalı tutsan iyi edersin bu velet resimlerini çekip sana santaj yapmaya başlamadan önce."dedi İzel yanımıza gelip kollarını göğsünde birleştirdi. Aynı anda da gözleri Egeyi isabet aldı.

BENİMLE KALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin