Ellerimi çarşafın o soğuk ve Rüzgar 'ı bulundurmayan yerlerinde gezdirirken parmaklarımla daireler çiziyordum . Her insanın bir yaşama tarzı vardır en azından ben buna inanırım. Kimisi kendisine en acılı ve yakıcı olan sadece karanlığa bakarak yaşarken kimisi ise gerçekten o karanlıkta yaşasa bile aydınlığa gözlerini dikerek mutluluğu bekleyerek yaşardı. Bazı insanlar der ki biz karamsar değildik hayat böyle yaptı.
Kesinlikle inanmadığım bir olgudur bu. Yastığa başını uyumadan 10 dakika önce koyup hayallerini bekleyen insanlar içlerindeki sevgiyle ,umutla karamsar olamazlar. Çünkü onlar kendilerine bir dünya yaratmışlardır. Kimsenin bilmediği ve en derin mabetlere sahip bir dünya ...
Aklıma yıllar önce okuduğum bir yazı gelmişti. Ölmeden önce yazılabilecek en güzel mektuptu kendisi...Gabriel Garcia Marquez'in ölmeden önce tüm insanlığa hediye gibi bıraktığı Veda Mektubu;
"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?"Bir insan görmek istese her şekilde görür sadece zahmet etmekte bitiyor herşey, sadece üşeniyor muyuz ki ?
Aşağıya indiğimde tüm aile masadaydı. Rüzgar 'ın yanına oturunca herkesle günaydınlaşma faslınının ardından Rüzgar'a bakmıştım. Rüzgar uzanıp elimi tutunca gözlerim onun giyimine takıldı. Siyah gömleğinin açılmış dügmelerinden görünen kasları beni umulmadık şekilde etkiliyordu.
"Karım yüzüme de böyle baksa keşke. " diye gülümseyerek konuşan Rüzgar 'a bakınca utançtan yüzüm kızarmıştı.
"Damla yüzün neden kızardı? " diyen Can'a bakınca bütün masa yüzümü izlemeye başlamıştı.
Rezil olmaktan beni kurtarak Vural
"Sanane lan. Noldu Rüya harbiden Rüya mı oldu?"demesiyle herkes gülerken Can sinirle
"Bak abi deli etme beni. " deyince Vural
"Rüzgar abi bu arada bugün işyerindeki hazırlıkları hızlandıralım . Misafirlerimiz iki gün sonra buradalarmış."deyince merak içinde ben Rüzgar'a dönünce
"Şirket anlaşması yapmamız gerekiyor . Başka bir şirketten duyduğunuz gibi misafirlerimiz var . "Deyince kahvaltıma dönmek üzereyken Selin
"Serkan bu misafirlerin cinsiyeti nedir?"deyince Serkan umursamazca
"Bir kaç kadın işte. " deyince Selin
"Serkan iki gün sonra gitmiyorsun işe."deyince bende söze girdim.
"Sende gitmiyorsun Rüzgar. "
Sevda Çağatay 'a karışmaya kalktığında Çağatay 'ın saldırganlaşacağını bildiğinden
"Aşkım gitmesen olmaz mı?"demesiyle Can elinde ki su bardağıyla oynarken
"Ah ahh Rüya olsa kesin izin vermezdi. Canım aşkım benim."deyince hepimiz gülümsemiştik. Bu kez söze giren Vural oldu.
"Abi hayırdır ya? Mert ve Selim zaten sessizlik yemini etmişler . Dört tane kadınla ben nasıl baş edeyim?"demesiyle hepimiz kahkaha atarken Can söze girip
"Abi bir fransıza sormuşlar. Kadınların eli neden öpülür ? Cevabı saygıdan olmuş. Sonra bir almana sormuşlar. Cevabı zerafetten olmuş. Sıra temele gelmiş. Kadınların eli neden öpülür diye sorulunca cevabı
'Bir yerden başlamak lazumdur da demiş. ' " hepimiz kahkahalarla gülerken Can sözlerine devam ediyordu.
"Vural abi sende bir yerlerden başla . Düğününde abim damat oluyor sırada bana geliyor diye bur şarkı var omu söylemek istiyorum. " demesiyle Vural
"Gel Can ben damat olmasam da sıra sana geldi. Çabuk gel elim kaşınıyor. " demesiyle Can
"Ya herkes üstüme geliyor. Kimse demiyor ki şu çocuk kaç gündür 9 numaralı bakışını atamıyor. Bir derdimi var diye."demesiyle Serkan söze girdi.
"Rüya tekmeyi koymuş kaba etine kardeşimmm. Bu arada sana hiç oh olsun demiş miydim?"deyip kahkaha atmasıyla Can söze girdi.
"O güzel kadınlar geldiğinde akşam yemeği yemeniz gerektiğini Selin 'e söylemeyeceğim abicimmmm. Sana oh olmasın diye."demesiyle ben , Selin ve Sevda
"Ne ?"demiştik aynı anda. Sevda aniden Çağatay 'a bakıp
"Aşkım yemeği sana ben hazırlasam? " demesiyle Çağatay
"Is yemeği Sevda . Canımı sıkma."deyince Sevda kırgın bir şekilde önüne dönerken Çağatay sinirli bir halde Can'a bakıyordu.
O sırada ben söze girip
"Rüzgar gitme aşkım gerekli mi?"dememle
"Gerekli ama istersen sende gel."demesiyle sevinçle
"Peki"demiştim.
Selin Serkan'a bakıp
"Kıskanmıyorum ben seni bu öküzlükle kimse benim kocama bakmaz."deyince Serkan
"Ha öküz öküz. Kızlar gelsin gör öküzü. " demesiyle Selin bağırıp
"Bak hamile hamile beni deli etme. Doğmamış çocuklarından utan."demesiyle hepimiz kahkaha atarken Can söze girip
"Doğur yenge bir aylık oldu zaten. Bunun ağzına da çok yüzüne de."diye kahkaha atmasıyla masada neşe devam ederken kahvaltımın sonlarındaydım.
Rüzgar 'a dönüp
"Rüzgar iş arkadaşlarınızı eve mi davet etseniz. Hem daha samimi bir ortam olur ne dersin?"dememle baş onayı vermişti .
Kahvaltı boyunca Rüzgar yediklerime odaklanmış şekilde bitirmemi beklemişti. Herkes salona geçerken ben izin isteyip odama yönelmiştim. Üzerime giyindiğim hırka beni bayağı terletiyordu. Rahat birşeyler giymek istemiştim. Havalar serindi ama neredeyse bahar gelecekti. Benimse klimam bozuk gibi bir terliyor bir üşüyordum.
Merdivene yönelirken salondakileri görme açımda bir komidin vardı ve çekmecesi açık kalmıştı. Çalışanlar unutmuş olmalı diye düşünerek komidine ilerleyince açık çekmecede üzerinde Damla'ma yazan bir mektup gözüme ilişmişti. Bu neydi şimdi?
Korkuyla mektubu elime alıp zarftan çıkarınca okumaya başlamıştım."Damla'm evlenmiş olduğunu görmek kalbimi kırdı. Beni böyle üzmenin cezasını çok ağır ödeyeceksin. Kendinle de değil sadece o piç Rüzgar 'dan olan bebeğinle de. Yine de senden vazgeçemiyorum. Sonunda ikimiz olacağız.
Seni seviyorum."Mektubu bitirirken ayaklarım tutmuyordu. Yine o sapık adam yine o kim olduğu bellisiz adam beni bulmuştu. Hayatımda ki mutluluğun daimi olacağını düşünmüyordum tabiki ama bu çok fazlaydı.
Gözyaşlarıma hakim olamazken hıçkırıklarım benden habersizce şahlanıyordu.
Aniden beni kendine çeviren Rüzgar yüzüme hiç görmediğim bir telaşla bakarken nefes alamayacak kadar ağlıyordum.
Son hatırladığım ise Rüzgar 'ın bana birşeyler söylemesi ve tüm ailenin etrafıma toplanmasıydı.
Sevilmek buydu işte. Mutlulukla herşeyi güzel görerek yaşamak ve hayatta buydu. O mutluluğu bir hayale sığdırıp insanı nefessiz bırakmak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafyanın Zaafı
Roman d'amourMerhabalar , Bu sıradan bir aşk değil size mucizeyi anlatacağım. Sizden sadece benim dünyama ve mucizeme tanıklık etmenizi rica ediyorum. Eşlik etmek isterseniz sizi bekliyorum. Gelin beraber yaşayalım ... Bu bizim romanımız olacak benimle kal...