Zeynep büyük bir baş ağrısıyla gözlerini yavaşça araladı. Kafası kazan gibiydi. Gözlerini tekrar kapadı. Uykusundan ziyade gözlerine ve alnına inen baş ağrısı feci rahatsız ediciydi. O kadar yorgun hissediyordu ki vücudunda deprem olmuş gibiydi. Sanki dayak yemişti. Kollarıyla sardığı yastıktan mis gibi lavanta kokuları geliyordu. Baş ağrısı olmasa müthiş bir iş uyku çekebilirdi huzurla. Tüm bunları gözleri kapalı bir şekilde düşünürken aklına lavanta kokuları geldi. Cansu'nun evinde böyle güzel kokan bir yastık olduğundan emin değildi. Kafasını kaldırmasıyla gözlerini açıp yastığı kontrol etmesi aynı anda oldu. Yastığa bakınca midnight otel amblemini gördü birden. Aklı başından gitti o anda. Beyninde bir sürü şimşek çıktı. "Olamaz" diyerek odak noktasını yastıktan alıp çevresine baktı. Panikle üstünü başını kontrol etti. Kıyafetleri üstündeydi. Çarşafı kaldırıp iç çamaşırına baktı. Elleriyle kendini kontrol etti. "Yok olamaz" dedi kafasını iki yana sallayarak. "Hem birkaç gün var daha. Bugün değildi ki."
Tekrar yastığa baktı. Eline alıp midnight otel yazısına dikkatle baktı. Ellerini üzerine bastırarak hafif kabartma olarak işlenmiş yazıyı kontrol etti. Yattığı yatağa baktı. Çift kişilik kocaman bir yataktı. Yatağın hemen yanında komodinin üstünde bir telefon, telefonun yanında bir adet oda kartı gördü. Eline alıp karta baktı. Gerçekten de burası midnight otel diye düşündü. Oda grinin tonları ve siyah renklerle dizayn edilmişti. Yatak çarşafları simsiyah, yatağın başucu koyu griydi. Perdelerin fonu koyu gri güneşlik ise açık gri tonlarındaydı. Yatağın tam yan tarafındaki koltuk simsiyah. Karşısındaki iki koltuktan iki kişilik olanı gri diğeri ise yine siyahtı. Siyah gri ve beyaz renginden başka hiçbir renk yoktu odada. Üstelik Cansu'nun evinden daha da büyüktü. Bir evden daha büyük bir otel odası olabilir mi diye söylendi. Buraya nasıl geldiğini düşündü. En son Cansu ve onun arkadaşları ile gece klubüne gitmişti. Ondan sonra birkaç kadeh içtiğini hatırladı. Cansu erkek arkadaşı ile dans ediyordu. Sonrası yoktu Zeynep'in kafasında. Sonra ne olmuştu da kendini burda bulmuştu onu düşünüyordu. Telefonu aklına geldi. Çantasında olmalıydı. Etrafa bakındı. Saat kaç acaba diye etrafa göz gezdirip saat aradı gözü bir yandan. Sonra çantasını kapının yakınındaki vestiyerin orda buldu. Hemen içini açıp telefonunu aldı. Bir sürü çağrı gelmişti. Cansu'dan ve Zeynep'ten gelmişti. Aynı zamanda ikisinden gelen mesajlar vardı.
"Kuzen biz klüpten erken ayrıldık. Sen eve dönersin anahtarın var."
"Kuzencim ben Ares te kalıcam bu gece. Aramızda kalsın tamam mı"
"Yengemin de haberi olmasın"
"Söz mü"
"Zeynep orda mısın"
"Zeynep"
"Zeynep nerdesin"Ve bir sürü arama vardı. Bunlar ne zaman oldu. Ben niye duymadım ki diye düşünüp Cansu'ya mesaj attı. "İyiyim bir şey yok merak etme. Duymamışım. Hana ile birlikteydim" yazdı. Zeynep'in mesajını gördü. Niye böyle yazdı acaba.Galiba beni bir yerde gördü dedi içinden.
"Bugün görüşelim. Uyanınca beni ara. Acil." yazıyordu Hana'nın mesajında. Acil olan ne olabilir ki diyerek Cansu'dan önce Hana'yı aradı. Telefon çalar çalmaz açtı. "Zeynoo günaydın canım. Seni aramıştım. Çok erken aramışım dimi kusura bakma." dedi Hana yattığı ranzadan doğrularak. Hiç uyuyamamıştı zaten. Zeynep "önemli değil canım, sen acil yazınca merak ettim ben de " dedi. "Kötü bir şey yok ya. İşle ilgili falan.""İşle ilgili değil de bizim ev satılıyormuş İstanbul da. Ona canım sıkkın. Mesai bitti. Lojmana geldim uyumak için gececiyim ya bu hafta. Ama uyuyamıyorum bir türlü. " dedi Hana. Zeynep şaşırdı bu duruma ama kendi içinde bulunduğu durumdan dolayı yeterince ilgi gösteremedi. Nihayetinde dün gece içmişti bugün ise hiç bilmediği bir otel odasında idi. En ilginci ise bu otelin bir kaç gün sonra geleceği bir otel olmasıydı. Sanki zaman ileriye sarılmış gibiydi. Bu otelde mutlaka bulunması gerekiyormuş gibi. İçinde bulunduğu durumdan sıyrılmak istercesine başını sallayıp Hana'ya "bak ne diyeceğim buluşalım biz" dedi. "Ben de dün gece bardaydım. Ama şu an hiç bilmediğim bir otel odasındayım. Kim getirdi beni hiç bir fikrim yok."
Hana yanlış duyduğunu sanıp "neee" dedi. Zeynep "tamam şaşırdığını biliyorum dereboyunda buluşalım olurmu. Ben senden önce gelirim konum atıcam hadi görüşürüz." deyip telefonu kapattı. Hana bir şey diyemeden kapanmıştı telefon. Elindeki telefona baktı." Ne duydum ben Zeynep otel odasında ama kimin getirdiğini bilmiyor muymuş. Yok artık . " dedi başını sallayarak. Kalkıp giyindi. Saçları yağlanmıştı ama kimin umrunda. Düşünecek daha önemli şeyleri vardı. Hemen tarakla düzeltip gelin başı gibi bir topuz yaptı yağlı saçlarını kamufle etmek için. Siyah badisini giyip altına açık renkteki mavi kotunu geçirdi. Eşofman üstü ceketini ve zaten hazır olan çantasını alıp çıktı.
Zeynep ise onu bu otele getirenin kim olduğunu merak ediyordu. Dün geceye dair hiçbir şey hatırlayamıyordu. Lavaboya gidip yüzünü yıkadı. Saçlarını düzeltti. Bozulan makyajını silip yeniden yaptı. Gözleri şişmiş. Berbat görünüyordu. Etrafa baktı bir not bir ipucu bulabilir miyim diye. Yoktu. Bir yandan da minnettar hissediyordu kendini buraya getirene. Kuzeni bile bırakıp gitmişti. Başına gelebilecekleri düşündükçe en iyi senaryo sanırım buydu. Üzerindeki siyah elbise buruş buruş olmuştu. Eliyle çekiştirdi ama düzelmiyordu. Gece elbiseyle yattığı için böyle olduğu aklına geldi ve elbiseyle yattığına elbiseyle uyandığına şükretti. Elleriyle kendine sarılır gibi yaptı. "İyi ki sabah bir erkekle uyanmadım. Üstelik elbiselerim de üzerim de." diyerek kendi kendine sevindi.Sonra neden sevindiğine anlam veremedi. Bir erkekle yatmadığına sevinmişti ama bir kaç gün sonra bundan daha iğrenç olanını yapacaktı. Bekaretini para karşılığı satacaktı. Hem de hiç bir sebep yokken. Hayatına renk katsın diye değişiklik olsun diye. Sırf böyle yaşamaktan sıkıldığı için. Şimdi böyle birşey olsaydı en azından içkiye suç bulabilirdi. Sarhoştum bahanesine sığınabilirdi. Ama o zaman sarhoş olmayacaktı. Gayet aklı başında gidecekti. Gitmesi gerekiyordu çünkü sözleşme imzalamıştı. Uluslararası çalışan bir ajansla hem de. Hangi akla hizmet yaptım ben bunu hangi kafayla yaptım diyerek kendine kızdı. Verdiği karardan pişmanlık duymaya başlayınca nefes alamayacak duruma geliyordu. O yüzden kendini toparladı. Vazgeçmek yok. Madem böyle bir işe kalkıştın. Kalkıştığın işi yapacaksın diye kendine komut verdi ve yürüdü. Yürüdüğü anda ayakkabı yana döndü ve sendeledi. Topuklu ayakkabı giymişti dün gece. Mecburen bununla gidecekti. Spor ayakkabı olsa hiç fena olmaz diye geçirdi içinden. Yatağa oturdu. Bileğini ovuşturarak ayakkabısını çıkardı. Dün gece aklına geldi tekrardan. Kıyafetleri üstündeydi ama ayakkabıları çıkarılmıştı. Rahatsız hissetti kendini. Ayaklarına baktı. Ayaklarımı görmüş olmalı diye düşündü. Ayak bileğindeki Venüs dövmesine baktı. Bunları düşünürken ayaklarımı gördüyse gördü umarım başka yerlerimi görmemiştir diyerek bu düşüncelerden sıyrıldı. Ayakkabıyı tekrar giymek için eline aldığında tabanında yapışmış bir kağıt buldu. Şaşkın bir şekilde kağıda baktı. Bu bir nottu. Yapışkan kağıtlara yazılmış ayakkabının altına özellikle yapıştırılmıştı. Aynen şöyle yazıyordu.
"Kendine dikkat et".
Bölüm sonu
Hoşçakalın
Devamı gelecektir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
General FictionMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız