İstanbul'un nerdeyse belki de en soğuk günüydü. Kar yağmamıştı bu sene ama yine de soğuktu.
Elinde ki biskremden bir tane daha alıp açlığını bastırmaya çalışıyordu Hana. İçindeki akışkan çikolatayı içine çekip yemeyi çok seviyordu.
Yanında da kahve olacaktı şahane olurdu diye düşünüp kaç tane kaldığına baktı.
3 tane kalmıştı ve ambalajı buruşturup sırt çantasına attı.
Diğerlerini de eve gidince sütlü bir kahvenin yanında yerim diye düşündü.
Kadıköy Beşiktaş vapurunun en yoğun olduğu saatler olduğu için ayaktaydı. Dalgaları izleyerek gidiyordu.
Sabahları pek tadını çıkaramasada akşam eve dönerken özellikle bulutsuz havalarda denizin sesini duyarak gökyüzünü izlemek keyif vericiydi onun için.
Karanlığa bakarak bazen gözünü kapatarak hayallere dalardı. Hiç gitmediği yerlerde olmayı dilerdi.
Gündüz vapurunda bunu yapamıyordu. Sabah uykulu olduğu için daha çok dış dünyaya adapte olmaya çalışıyordu.
Bir de hayal kursam şimdi görürler hissi oluşuyor. Hayallerini gecenin karanlığına saklıyordu.
En karanlık gecelerde hayal kurardı genelde. Kimsenin olmadığı kimsenin duymadığı zamanlarda sadece hayalleri vardı. Onlara tutunurdu.
İşte bu yüzden derin bir nefes aldı Hana. Gözlerini kapattı. Hayallere daldı yine.
Kadıköy vapurunun o sesine muhtaçmıs gibi hissetti.
Sanırım İstanbul'un en güzel tarafı da bu diye düşündü.
Başka şehirde yaşayamam diye iç geçirip vapur varmı ki başka şehirlerde bu sesi başka nerde duyabilirim ki dedi fısıldarcasına.
Şimdiye kadar sayısız işte çalışmıştı. Son iki aydır da lüks bir AVM' de kitapçıda çalışıyordu.
Bundan önce de bir otelde kat hizmetinde çalışıp odaları temizliyordu. Temizlik zordu ama müşteriler zenginse bahşişi boldu.
Hana da paraya ihtiyacı olduğu için bu işi kaçırmamıştı. Ama bir süre sonra kış şartlarından dolayı çıkarılmıştı.
Öncesinde yine başka bir otelin lobisinde kahve servisi yapıyordu.
Daha öncesinde de yine başka bir otelin pastanesinde imalatta çalışıyordu.
Onun için bugüne kadar ki en karlı işi oda hizmetiydi. Bahşişi boldu.
Seviyor muydu. Tabi ki hayır.
Ama çalışmak zorundaydı. Onun için en karlısı neyse onu yapmalıydı.
Vapur yanaşmıstı kıyıya. İndikten sonra kulaklığını takıp bir müzik açtı. Listesinde nerdeyse hep Emre Kaya vardı. Rüzgarı çaldı.
Denizin sesi gibi sokakların sesi dinlemeye değer olmadığı için yol boyunca müzik dinledi.
Kapıya gelince kendi anahtarını çıkarıp eve girdi. Yemeği çoktan yemişlerdi.
Direkt kendi odasına girdi. Hücre gibi minicik bir odası vardı.
Tavanından beyaz kireç dökülen duvarları nem tutmuş odanın en toplu yeri yataktı.
Kalkınca ilk işi yatağı toparlamak düzeltmek olurdu.
Diğer herşey dağınık olabilirdi. Gardrop savaş alanı gibi olabilirdi. Üst rafında kremlerin ve bir iki makyaj malzemesiyle birkaç parfüm ve deodorantın beraber bulunduğu kitaplık toz içinde olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
General FictionMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız