Arayan Mert diye biriydi. Ama adamın telefona bakacak hali yoktu. "Ulaşşş Ulaş " diyip bir şeyler mırıldanıyordu. Hana ona doğru eğilerek tekrar sordu. "İyimisiniz"
Ses gelmeyince tekrar konuştu. "Kusura bakmayın iyi de görünmüyorsunuz ama benim burayı artık kapatmam lazım" dedi "ne olduğunu da anlamadım ama" diye de ekleyerek.
Adam hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Ne gördüyse onun etkisiyle şok içindeydi. Telefon tekrar çalmaya başlamıştı. Adam çalan telefonun da etkisiyle yaşam belirtisi vermeye başladı. Telefonu cevaplamak üzere eline aldı. Açmadan önce Hana'ya doğru bakıp "kusura bakma" dedi. Yavaşça ayağa kalktı kapıdan çıkmak üzereyken dönüp "sen olmasaydın zor olacaktı teşekkür ederim" deyip uzaklaştı. Hana arkadan bakakalmıştı. Ona vadettiği bahşişi bile unutmuştu. Adamın hali kafasına takılmıştı.
Saatine baktıktan sonra işinin de bitmesiyle temizlik malzemelerini dışarıya aldı sessizce. Bu kat genelde boştu ama bir kaç tane odada uyuyan müşteri vardı. Onları rahatsız etmek istemiyordu. 490 nolu odanın müşterileri de nerdeyse gelmek üzereydi. Eğlencenin dibine kadar vurmuş olmalıydılar. Çoğu müşteri Kıbrıs'ta gece eğlenip gündüz uyuyordu. Sabah güneşinde portakal reçeli ve mis gibi omletle kahvaltı yapmanın tadını bilmiyorlar diye düşündü Hana. Bir yandan da temizlik malzemelerini personelin taşıma için kullandığı asansöre götürdü. Tekrar geriye dönüp son bir kez kontrol etti. Kapıyı kapatıp çıktı.
Koridorda yürürken karşıdan hışımla birinin geldiğini farketti. Sabahın bu saatinde odasına dönenler genelde aldıkları içkinin etkisiyle sağa sola sallanarak gelirlerdi fakat içkili gibi gözükmüyordu. Yaklaştıkça yüzü tanıdık gelmeye başlıyordu Hana'ya. İstanbul değil burası nerden tanıycam ki diye düşünürken yanından hızla geçti. Hana ona bakarken o da Hana'ya bakmıştı. Hana birden onu nerden tanıdığını bulmuştu. Kadıköy vapurunda gördüğü fotoğrafçı çocuktu bu. Fotoğrafını çekmişti. Durdu arkasını dönüp baktı. Koridorun sonuna doğru ilerliyordu hızlı hızlı.
489 nolu odanın kapısına varınca durup arka arkaya kapıya vurmaya başlamıştı. Hana şaşkınlık içinde bakarken nefes nefese birinin daha geldiğini farketti. Biraz önceki odada beklediği kişiydi. Koşarak geldi ve "Merrrttt" diye seslendi. "Dur!"
Hana irkildi. Diğer odanın birindeki müşteriler kapıya çıkmıştı. Kapıya bir yandan vurup bir yandan da "aç kapıyı cemmm" diye bağırıyordu. Fotoğrafçı çocuğun ne işi var burda diye düşünen Hana , biraz önceki adamla alakasını kurmaya çalışıyordu. Bu sıarda kapı açıldı ve Hana'nın fotoğrafçı sandığı çocuk içerdekine bir yumruk indirdi. O esnada büyük bir gürültü patırtı çıktı. Diğer arkadaşı odaya koştu. Hana ne olduğunu anlayamamıştı ama güvenliği araması gerektiğini düşünerek hemen telsizi alıp durumu bildirdi.
İçeriden "dur dedim sana durrr" diyen sesler geliyordu. Güvenlik hemen gelmişti ama bir sorun yok diyerek geri göndermişlerdi. Hana, güvenlik görevlisine "nasıl bir sorun yok" dedi şaşkınlıkla. "Biraz önce yumruk yumruğa kavga ediyorlardı"
Güvenlik görevlisi sakin bir şekilde "bir tanesinin ağzı yüzü kan içindeydi ama sorun yok arkadaşım onlar dedi , onun için sorun yoksa benim için hiç sorun yok " dedi. "Mesaim bitiyor zaten. Bela ile uğraşamam. "
Hana'nın aklında İstanbul'da Kadıköy vapurunda fotoğrafını çeken çocuk vardı. Yanılıyor olabilir miyim diye düşündü. Çok benzetmişti ona. Aslında sadece gülüşünü hatırlıyordu. Bir de fotoğraf çekerken ki yüzündeki o mutluluğu.. Ama şimdi sinirliydi. Üstelik otel odasındaki bir adama yumruk yumruğa dalmıştı. Biraz daha düşünüp yok o olamaz diye geçirdi içinden. Öylesine sanat ruhlu bir adamın ne işi vardı ki kavgayla. Aynı kişi olmaları imkansız diye düşünerek kendi kendine başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
Ficción GeneralMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız