Sadece "Acun - bey" diyebildi Hana kesik kesik. Öylece baktı.
İnsan kaynakları müdürü işinin başında değilde otelin bir odasında içki siparişi vermişti. Kırmızı şarabı bu saatte tek başına içmeyecekti heralde. Parlak dişleriyle sırıttı. Gülmenin yakışmadığı insanlardan biriydi. Ağzını kocaman açmıştı. Bir şapşala benziyordu.
Hana mecburen işi gereği kırmızı şarabı servis edecekti. İçeriye geçti. Şarabı açmayı öğrenmişti fakat pratikte pek iyi değildi. Etrafa baktı kim var diye. Karısı olmadığı kesindi. Tam da tahmin ettiği gibi çıkmıştı Acun Bey. Yılışık herifin tekiydi.
Hana şarap şişesini eline alınca Acun bey gelip birden şişeyi aldı. Hana'nın şaşkın bakışları karşısında açıp kadehlere içki doldurdu. Bir tanesini eline alıp uzattı. Hana şaşkındı ama adamın niyetini de sezmişti aslında kapı açıldığından beri. İçerde de başka bir kadın olmadığına emindi artık. Acun Bey'in o odayı kendisi için ayırdığını anlamıştı. Uzattığı içki kadehine uzun uzun baktı.
"İşim bitti. Gidiyorum" dedi Hana. Sinirliydi ama sakin görünüyordu. Az insan bunu başarabilir.
"Bunu içmeden gidemezsin" diye karşılık verdi Acun Bey. Biraz sert durduğunun farkına varmış olacakki birden emir veren durumdan rica edene döndü. " Hadi bir kadeh. Kırma beni"
Hana'nın midesini bulandırıyordu bu adam. Oracıkta ölse dönüp bakmayacak kadar iğreniyordu. Karısını ve çocuklarını aldatmaya çalışan bir pislikti neticede.
"Saçmalamayın. Siz kendinizi ne sanıyorsunuz. İşimin başına dönüyorum ben" diyerek kapıya yöneldi Hana. Onunla asla içki içmeyecekti. Kapıya doğru giderken kolunu sert bir şekilde bir elin kavradığını farketti. Acun Bey'in kocaman elleri bileğini sıkıyordu. Hana kolunu çekmeye çalıştı ama adam hala içki içmeleri gerektiğini söylüyordu.
"Benimle içki içmek için zamanının olduğunu biliyorum. Mesain bitti. Özellikle bu saati seçtim. Sen rahat et diye seni bu servise aldım."
Acun Bey birşeyler anlatmaya devam ediyordu. Ama Hana gitmek istiyordu. Kolunu sertçe çekti. Kolundaki elden kurtulmuştu ama birden kalçasında bir el hissetti. Vücudu buz kesilmişti. Bu kesinlikle hoş bir his değildi. İğrençti. Kaskatı olmuştu. Birinin sana izinsiz dokunması insanda ağlama hissi oluşturuyordu. Hana bu durumdan çabucak kurtulup adamın yüzüne güçlü bir tokat patlattı. Hızını alamadı elleriyle ittirdi onu. İçki şişesini kavrayıp forhand hareketine hazırlanan tenisçi gibi şişeyi kaldırıp omzuna vurdu. Şişe kırılmıştı. Her yer şarap olmuştu.
"Pislikkkkk" diye bağırdı Hana. "Pisliksin"
Acun sendeledi ama yere düşmedi. Sol omzu kıpkırmızı olmuştu. Şaraptan olduğu belli olsada kan gibi gözüküyordu. Hana bağırarak kapıya koşmuştu. Acun da arkadan "kes sesini" diyerek geldi ama katta dolaşan Hana'nın da tanıdığı temizlik görevlisi çoktan sesleri duymuştu. Hana'nın odadan koşarak çıktığını görmüştü.
Hana ondan da destek alarak odanın dışına çıktıktan sonra Acun'a dönerek "seni şikayet edicem görüceksin pislik herif" dedi.
Ama Hana'nın tahmin ettiği gibi olmamıştı hiçbir şey. Odadan firladıktan sonra şikayet edecek kimseyi bulamamıştı. Müdürler yoktu. Böyle bir durumda yardım edebilecek biri olan Engin bey de izinliydi o gün. Ertesi gün de kime derdini anlattıysa inanmadılar. Aksine Hana'ya bakışları biraz tuhaflaştı. Olanları duyan housekepping elemanı da "ben hiçbir şey duymadım görmedim" demişti. Yalan söylemişti. Bir kadının uğradığı tacizin diğer kadın üstünü örtmüştü. Acun Bey'in baskısı yüzünden böyle hareket ettiğini düşündü Hana.
Natalie ve Bolulu hanım haricinde ona bir de Engin inanıyordu. Acun Bey'in nasıl bir insan olduğunu bildiği için her zaman Natalie ye dikkatli olmasını bir sorun olursa hemen söylemesini tembihlerdi.
"O kabak kafalı müdür kolluyor onu. Yoksa onun gibi beceriksiz bir adamın bu otelde ne işi var" dedi Bolulu hanım.
"Mummy duymadın mı ne demiş. Odalarda yaşadığınız özel anlarınız konusunda birşey yapamam demiş. Tacizi özel anlarınız diye yorumlaması biraz fazla değilmi" diyerek söze karıştı Natalie. En çok da housekepping elemanı Esra hanıma kızıyordu. Bir kadın hemcinsinin bunları yaşamasına göz yummamalı diyerek sinirlenmişti.
Engin Bey bu durumdan oldukça rahatsız olmuştur. Konuşmak için odasına gittiğinde pis pis sırıtmasıyla karşılaşır Acun Bey'in. Büyütecek birşey olmadığını sadece o gün otelde kalıp kafa dinlemek istediğini söylemiştir. Herşey yolunda gitseydi medeni bir şekilde şarap içecektik demiştir.
Sonuç olarak şarap içmek istememenin medeni olmadığını düşünen bir adam vardı karşısında. Bir erkek ona bir şey teklif ediyorsa bir kadın onu reddetmemeliydi bu tip erkeklere göre. Kıbrıs'ta bile vardı bunlardan anlaşılan.
Hana o günü zorla bitirdi. İşe gitmek istemiyordu artık. Ama başka çaresi olmadığını da biliyordu. İçinde garip bir nefret vardı. Belki Acun'a belki çalıştığı yere belkide hayata karşıydı bu öfke. Hayatın onu alıp da koyduğu yerden hiç memnun değildi. Ne kadar da değiştirmek için çabalasa bakıyordu hep aynı yer. Kıbrıs'a bile gelse İstanbul'un sokaklarından pek farklı görünmüyordu şu an gözüne olduğu yer. Sorun kendisinin hep aynı olmasıydı. Hep aynıydı. Yol boyunca kendine "salaksın - aptalsın - budalasın - işe yaramazın tekisin" deyip durdu. Bunu genelde yapardı ve onu biraz rahatlatırdı. Ama rahatlamamıştı bu sefer. Aklına Zeynep geldi bugün görüşmeyeceklerdi. Öyle anlaşmışlardı ama merak ediyordu onu.
Zeynep'in randevuya gideceği birkaç saati kalmıştı. Önceki gün konuştukları için ertesi güne kadar konuşmayacaklardı. Buluşmadan sonra görüşeceklerdi yoksa herşeyden vazgeçebilirim demişti.
Hana da bunun üzerine onun hakkında endişelenmeyi bırakıp lojmana geçti. Bir yandan da Zeynep'in alacağı parayı düşünüyordu. Evimizi ve işyerimizi tamamen almaya yeter bu para diye geçirdi aklından.
Sonrada kendini suçladı yine. "Yoksa Zeynep'e bundan dolayı mı izin verdim. Gitmesine belkide bu yüzden yeterince mani olmadım" dedi.
"Offf ne kötü bir arkadaşım" diyerek duşa girdi. Yaşadığı taciz olayını düşündükçe aklına Zeynep geliyordu. Bir yandan da başından aşağı sular akıyordu. Duş onu rahatlatıyordu ama düşüncelerden kurtarmıyordu. Zeynep'in yaşayacağı da böyle bir şey olmayacak mı sanki diye düşündü. İsteyerek yapmayacaktı sonuçta.
Telefonu çalmıştı bir kaç kere. Duştan çıkınca Hana üzerini giyinip bakınca Münevver hanımın aradığını gördü. Biraz garip hissetti. İşten çıkınca bazen arardı ama ürpermişti yine de. Tek bir şey geçirdi içinden. "Yoksa bugün olacakları öğrendimi" İstemsizce "eyvahhh" dedi.
Üzerini giyindi fakat saçlarını henüz kurulamamıştı. Geri aradı Münevver hanımı.Telefon açılır açılmaz Münevver hanımın ağlayan sesiyle karşılaştı Hana. Ağlamaktan konuşamıyordu doğru dürüst kadıncağız.
"İyimisin Münevver teyze" dedi Hana. "Alo alo bir şey yok dimi.Sesi hece hece geliyordu. Cümle kurmakta zorlanıyordu.
"Ço- ço-k ko-r-ku-yor-um Ha-na" diyordu.
"Z-e-y-n-e-bimmm.. "Hana'nın vücudunu buz kesmişti. Öylece kaldı. Münevver hanımı dinleyemiyordu bile artık. Elindeki telefon yavaş yavaş kayıyor gibiydi. Canı yanıyordu hemde çok.
Bölüm sonu
Hoşçakalın
![](https://img.wattpad.com/cover/137542420-288-k347031.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
Ficção GeralMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız