Eline bir kahve alıp mini boyuttaki televizyonu açan Zeynep brt kanalında siyaset haberlerine denk geldi. Arada bir Cansu dan duyduğu siyasetçi isimleri geçiyordu. Haber aynen şöyleydi.
"Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu'nda Kıbrıs konusu da tartışıldı.
Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Meclis Başkan Yardımcısı UBP Milletvekili Zorlu Töre ve Oğuzhan Hasipoğlu'nun konuyla ilgili eleştirileri üzerine söz alarak, Kıbrıs Rum tarafının AB'ne girmesinin ardından AB'nin ciddi anlamda KIBRIS Türklerinin görüş ve beklentilerini göz ardı eden bir tutum sergilediğini ifade etti.
Özersay, bunun Rum Yönetiminin üye devlet olarak yönlendirmelerinden kaynaklandığını ifade ettiği konuşmasında AB'nin "Solidarity" kavramının arkasına saklanarak birçok karar aldığına da işaret etti."
Zeynep anlamaya çabalayan gözlerle ve ciddi bir surat ifadesiyle haberi dinledi. Kumandayı alıp televizyonu kapattı.
"Solidarity öyle mi işimize öyle geliyor desenize" diyerek söylendi. Kahvesinden bir yudum daha alarak tableti getirip internete bağlandı ve gelen maillerine baktı. Ajans edi nin maillerini tek tek kontrol etti. Son bir mesaj daha bekliyordu. Herşey hazırdı. Ondan sonra buluşma yerine gidecekti ve ne olacaksa olacaktı.
İlanı ilk gördüğü anı hatırladı. Altı ay önce yine Kıbrıs'a gelmişti. Cansuyu ziyaret bahanesiyle Inna konserine gelmişti. Konserler gece alemleri derken kendini iki hafta boyunca farklı bir alemin içine atmıştı. O zaman verdiği karardan daha sonra normal bir hayata dönse de vazgeçmemişti. Para karşılığı bekaretini satacaktı.
Hayatını çok sıradan görüyordu. Ona hiçbir şey heyecan vermiyordu. Hayatında yer kaplayan biri de yoktu. Aşkı ise bulduğunu sanmıştı ama karşısındaki kişinin ucuz bir insan olduğunu farkedince ondan da vazgeçmişti. Ona göre sevmek yoktu. Aşk yoktu. Zaten nasıl mümkün olsun ki hiç tanımadığın birini herşeyin önüne koyarak aşık olmak. Onun için böyle bir anı böyle bir deneyimi hiç tanımadığı biriyle yaşayıp karşılığını da alacaktı ve bir daha o kişiyi hiç görmeyecekti.
Tekrar tekrar düşünsede çok mantıklı olduğuna karar verip kafa karışıklığına bir son veriyordu Zeynep. Bir sürü kadın hiç değmeyecek insanlarla yapıyor bunu. Çoğu da zevk için. Ben se hayatımı değiştirmek için yapıyorum. Benim sebebim oldukça mantıklı diyerek kendine savunma mekanizmaları kuruyordu.
İşin açığı vazgeçmek bile istese artık çok geçti. Sözleşme imzalamıştı bir hışımla. Vazgeçerse asla tazminat ödeyemezdi. Bir sürü testten geçmişti. Birkaç tane rapor vermişti. Bakirelik testide vermişti geldiğinden beri. Adını biliyordu ajans. Tüm bilgilerini.
"Henüz öyle biri olmasamda çoktan insanların gözünde öyle biri oldum" diye düşünüyordu.
Bir yandan da korkuyordu. Annesi Münevver hanım bunu bir öğrense evlatlıktan reddetmeden önce kalp krizi geçirip ölebilirdi. Kadının yüreğine inerdi. O yüzden asla annem öğrenmemeli diye düşünüyordu. Cansu da bilmiyordu çünkü bir anı bir anına uymazdı genelde. Şimdi vay canına çok heyecanlı diye tepki verip akşama namussuzluğa bağlayıp annesine her şeyi anlatabilirdi.
Üstelik haklı da olurdu. Bu durum fazlasıyla bir namussuzluktu. İnsanın kendi bedenini para karşılığı satması iğrenç bir durumdu. Üstelik özel olması gereken ilk olacak bir anı hiç de özel olmayan biriyle yaşamak büyük bir travma olabilirdi bir kadın için.
Koltuktan kalkıp odanın içinde bir ileri bir geri tur attı kafasını toplayamıyordu. Bu kararından dolayı çoktan pişman olmuştu ama vazgeçemezdi. Elindeki kahve kupası yere düştü. Tüm kasları gevşemişti. Kendini çok güçsüz hissediyordu. Sinirleri öylesine bozulmuştu ki yere düşen kahve fincanına hışımla bir tekme savurdu. Savrulan fincanın parçaları etrafa dağıldı. Zeynep yere yığılıp ağlamaya başladı. Nefes almakta zorlanıyordu. Sanki boğazını sıkan bir şey vardı. Ellerini yere dayayıp kendini bıraktı. Bir süre ağladı. Hıçkıra hıçkıra. Geçirdiği ağır depresyonun etkisiyle bir karar vermişti. Bu onu daha da depresif hale getirmişti. Olacaklardan sonra belki bu durumu daha da ağır bir hal alacaktı.
Hana ve Münevver Hanım ise otele gelip lojmanlarına yerleşmişlerdi. Münevver Hanım işinin başına geçip insan kaynakları müdürüyle Hana için konuştu. Bol bahşişli bir departman olması için çaba sarfetti. Şimdilik kat hizmetlerinde odaların temizliği ile ilgilenicekti. Daha sonrada lobinin barına geçecekti. Deniz sezonunda da havuz başı ya da deniz kenarındaki otele ait içecek büfesinde çalışacaktı. Mutluydu fakat aklı anne babasındaydı. Yiğit'in söylediğine göre babası Mehmet Bey bağırıp çağırmıştı. Annesi de ne yapacak orda ne zaman gelecek kız kısmı şehir dışına gider mi diye söylenip duruyordu. Bir kaç gün daha geçsin annemi arayacağım diye düşünüyordu Hana. İşler yorucu olsa da nedense kendini tatilde gibi hissediyordu. Farklı bir yer ona farklı hissettirmişti. Gece vardiyasında çalıştığı için gündüzleri dinleniyordu. Öğlene kadar uyuyup öğleden sonra iş saatine kadar etrafı geziyordu.
Lefkoşe o kadar güzel bir yerdi ki Hana hayran kalmıştı. Surlar içinde güzel tarihi binalarla kaplıydı. Surların dışı ise canlı bir şehir merkeziydi. İlk gittiği yer Büyük Han olmuştu. Kocaman taşlarla inşa edilmiş gibiydi. Gibisi fazla öyleydi. Osmanlı Kıbrıs'ı fethettiğinde 1572 yılında inşa etmişti adaya kültürünü yaymak için. Daha gezecek çok yer vardı izin günlerimde Girne ve Mağusa ya da gitmeliyim diye düşündü. O kadar mutluydu ki çalışmaya değil de sanki gezmeye gelmişti. Bir de anne babasının gönlü olsaydı içi daha rahat edecekti. Bol bol fotoğraf çekti telefonuyla. Kıbrıs'ın Oza kahvesinden içip lojmana geri döndü. Akşam oluncada vardiya saatine yetişti. İlk odanın işini bitirip telefonuna baktı Hana. Kardeşi Yiğit'ten bir çağrı gelmişti. Uyumuştur diyerek sabah ararım deyip telefonu cebine koydu.
Zeynep ise kendini toparlayıp bir bara gelmişti. Gecenin 1 i idi saat. Kafasını toplamak için birşeyler içmek farklı bir hayal alemine dalmak istemişti. Cansu da yanındaydı. Eğleniyordu. Beklediği son mesaj da gelmişti. Perşembe gününden sonra gece 1 de midnihgt otelde buluşacaktı. Kim olduğunu bilmediği bir adamla birlikte olacaktı. Gözleri etrafı flu görmeye başlamıştı. İçkiden heralde diye düşündü. O gece de böyle içsem herşey kolaylaşır diyerek bir içki daha istedi. Barın önünde içki içen adama doğru sendeledi. Adam "hanımefendi iyimisiniz " diyerek belinden tutup oturttu. Zeynep iyiyim diyerek içkisini aldı. İçmeye başladı tekrardan. İyi görünmediğini farkeden genç adam isterseniz daha fazla içmeyin size bir taksi çağırayım dedi. Etrafa baktı ve "kimle geldiniz sizi götürsün iyi değilsiniz" dedi ama kimseyi göremedi.
Cansu erkek arkadaşı ile geldiği için ortalarda gözükmüyordu. Erken ayrılmıştı. Zeynep aklına bile gelmemişti. Ve şimdide Zeynep hiç kendinde değildi. Bu halde değil evi bulmak konuşacak halde bile değildi.
Bar sabaha kadar açıktı ama orda duracak hali bile yoktu. Adam barmene doğru dönüp "hanımefendi ile ilgilenecek biri var mı" dedi. "Bir taksiye bindirip evine gönderin" diyerek Zeynep'in başını omzuna dayadı. Barmen güvenlik ekibini çağırdı. Zeynep'i yavaşça tutup götürdüler. Bayılacak gibiydi. Güvenlikteki oldukça cüsseli iri ve göbekli adam aynı zamanda kel ve yusyuvarlak bir kafası vardı "evinizi tarif edebilir misiniz " diye sordu. Ama Zeynep'in hiçbir şeye cevap verecek hali yoktu. Gözlerini yavaşça kapattı. İçkinin etkisiyle bilinci gitmişti.
BÖLÜM SONU
HOŞÇAKALIN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
General FictionMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız