Canı o kadar yanıyordu ki ağlamak bile rahatlatmamıştı. Gözlerinden süzülen damlalar yanaklarında kurumuştu. Kimsenin yanında ağlayamadığı için yine tek başına ağlamıştı. Yok muydu hiç seveni, vardı tabiki ama kimseye anlatamadığı bu sırrı yüzünden yalnız baş edecekti bu durumla. Kendini suçluyordu. Hayatı suçluyordu. Çekip gitmek istiyordu. Kimsenin onu bulamadığı yerlere gidip dönmemek istiyordu. Evet bunu ciddi ciddi düşünüyordu. Kesinlikle öyle yapmalıyım diyerek düşüncelerini toparladı. Kısık kısık bir ses geldiğini farketti birden. Öyle bir haldeydi ki kafasının içinde olduğunu düşündüğü bu sesin çalan telefon olduğunu anladı. Hemen kıpırdandı. Üstüne, başını koyduğu yastığın altında bulduğu telefona baktı. Çekip gitme fikrini bertaraf eden biri arıyordu.
"Efendim annecim" diye yanıtladı Zeynep. "Kızımmmm. Canım kızım nasılsın. Özledim ben seni" dedi Münevver Hanım. "Özlediğinde hemen göresin diye peşinden geldim ya anne" diyen Zeynep'in gözleri doldu. Annesini bırakıp nereye gidebilirdi ki . Gamzelerinden bir damla yaş süzüldü. Onu bir kez daha hayal kırıklığına uğratamazdı. Sadece kendini düşünüp bencilce davranamazdı. Artık kabullenmişti. Gidecekti görevini layıkıyla yerine getirecekti.
Annesiyle konuşmasının ardından biraz daha toparlandı. Derken Cansu yavaşça anahtarıyla açtığı kapıdan içeriye girdi. Telefonda konuşmuşlardı kısacık..Dün geceye dair. Ama belli ki birkaç soru daha soracaktı. Çantasını kenara atıp "içki içmeyi ne sanıyorsun sen " diyerek Zeynep'e doğru yürüdü. Zeynep şaşırmıştı. Nasılsın demesini beklerken böyle bir girişim karşısında ne diyeceğini bilemedi. Cansu tekrar konuşmaya başlamıştı. "Gecenin bir yarısı bilmediğin bir şehirde nasıl şuursuzca sarhoş olabilirsin. Ya sana birşey olsaydı. Sen Kıbrıs'ın gece klublerini ne sanıyorsun. Burada envai çeşit insan yaşıyor. İyisi var kötüsü var. "
"İyisine denk geldik çok şükür" dedi Zeynep bir yandan dinlerken kısık sesle. Cansu susmak bilmiyordu. Kızgın görünüyordu. Kıbrıs'ın kasaba gibi görünen yanına aldanmamak gerektiğinden başlayıp gece kulüplerinde yaşanan ibretlik olaylara kadar herşeyden bahsetmişti. "Burda sansasyonel olaylar asla bitmez kızımmm" diyordu. "Özellikle Türkiye'den birçok kişi kirli işlerini gelip burda halleder. O yüzden dikkatli olmak gerekiyor" diyerek sözlerini noktaladıktan sonra kafasını hafif eğerek "ben özür dilerim, Ares'le sürekli beraberim seni bırakmamam gerekiyordu" dedi mahcup bir şekilde. "İyisin demi kötü bir şey olmadı " diye de ekledi. Zeynep gülümseyerek "iyiyim " dedi.
Hana ise lojmana gelmişti. Gözlerinden uyku akıyordu. Yatağına yatmıştı. Bir yandan da Zeynep'in parayı ben vereceğim demesine şaşırıyordu. Nerden bulacaktı ki o parayı aklı almıyordu. Üstelik hiçbir şekilde soru da kabul etmiyordu. İstanbul'dayken son zamanlarda iyice içine kapanmıştı. Burda ise yine birşeyler eksik gibiydi onun için. Gizemli kişinin verdiği heyecan bile kısa sürmüştü. Zeynep en iyi arkadaşıydı. Onun başına bir şey gelmesine dayanamazdı. Kızkardeşiymiş gibi hissediyordu.
Lojmanda biraz dinlendikten sonra iş saatinin yaklaştığını fark etti. Hazırlanıp otele gitti. Gece vardiyasına başladı. Üniformasını giydi. Şefin talimatlarına göre ona düşen ilk odaya girdi. Çünkü her an yeni müşteri gelebilirdi. Havluları değiştirdi. Banyoyu temizledi. Yatağın çarşaflarını değiştirip etrafı sildi. Her yeri tek tek silip düzenledi. Sırayla odaların işini bitiriyordu. Öyle ki gece giriş yapan müşteriler de oluyordu. Birkaç saat gelip kalıyordu bir kısmı. Bir kısmı ise iş toplantısı için başka ülkelerden geldiği için geceye denk geliyordu girişleri. En az gündüz kadar hareketliydi otel. Minnacık şehrin otelleri insan dolu diye düşündü. Demek ki Kıbrıs'ta insanları çeken bir şeyler vardı.
Hana küçük olsa da bu şehri sevmişti. Her şeyden önce farklı bir şehirdi ona göre. Bir çok şeyden uzaktı. İstanbul'da ki gibi her an tanıdık birini görmüyordu. Farklı bir dünya idi. İnsanları farklıydı. Yiyecekleri farklıydı. Doğası mimarisi farklıydı. Birçok yönden benzesede Hana için farklıydı bu şehir. Arkasına bakmadan kaçtığı şehir olmuştu İstanbul. Kıbrıs'ta sığındığı liman olmuştu. Dertleri sıkıntıları orda bırakmayı istese de yine onu bulmuştu ama özgür hissettiği özgürlüğü tattığı Kıbrıs ona iyi gelmişti. Lefkoşa'dan ziyade Mağusa ya da Girne'de çalışmayı istiyordu birçok kişi. Ama Hana çalıştığı otele alışmıştı. İstanbul'daki otellerden de daha farklı bir müşteri portföyü vardı. Bahşişler de oldukça iyiydi gece vardiyasında olduğu halde. Turdan dönen İsveçli çiftin odasını anca yetiştirebilmişti. Zaten yapması gereken bir iş olduğu halde yaşlı çift ona 50 dolar bırakmıştı. Zenginlik böyle bir şey heralde diye düşündü. Her oda da böyle olmasada bazı bonkör müşteriler denk geliyordu. Gündüze geçince çok daha fazla alacağına emindi. Bu bahşiş sayesinde Hana gecenin kalan zamanında güle oynaya çalıştı. Acaba daha sıkı çalışsam burda bir iş daha bulsam belkide yeterli parayı çabucak biriktiririm diye düşündü. Yeni bir ev kiralarız ya da yeni bir yer buluruz çay ocağı için ama aynı mahalleden olmalı diye geçirdi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
General FictionMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız