Hana hiç boş durmadan çalışıyordu. Kıbrıs'ı sevmişti. Boş zamanlarında Natalie ile gidilebilecek en yakın yerlere gezmeye gidiyorlardı.
Natalie onu ilk olarak Lefkoşa surlarına ve Girne kapısına götürdü. Tarihi bir çok eser vardı görülmesi gereken. Müzeler kiliseler camiler hanlar.
Sonra da barbarlık müzesini ziyaret ettiler. Barbarlık müzesi 1960 lı yıllarda Kanlı Noel diye geçen olaylardan sonra yapılmıştı. Natalie nin anlattığı hikâyeden çok etkilenmişti Hana.
Natalie ona İngilizce öğrenmesinde de yardımcı olmuştu. İlk başladığı zamanlara göre oldukça ilerlemişti.
Evden atılma sorunları ortadan kalktığı için artık aklını çok para kazanmaya değil de kendini geliştirmeye odaklamıştı.
Bol bol kitap okuyor. Eskisi gibi kitap yorumu videoları çekiyordu artık. Natalie de ona her konuda olduğu gibi bu konuda da yardım ediyordu.
Gel gör ki Hana'yı, annesi de geri dönmesi için arayıp duruyordu. Gidersem yüzümden anlarlar diye düşünüyordu Hana. Bir o kadar da korkuyordu.
Hiç gitmek istemiyordu ama bir taraftan da Zeynep arıyordu. Bu sırrını bilen tek kişi Zeynep olduğu için onunla da yüzleşemiyordu.
Zeynep her şeyi bilse de Hana böyle bir şeyi yaptığını başkalarının bilmesini istemiyordu. Arkadaşı da olsa birinin bilmesi onu huzursuz ediyordu.
Öğle yemeği sırasında yine Münevver hanımı gördü Hana. Beraber yemek yediler.
"Zeynep iyi mi ?" diye sordu Münevver hanım, sanki kızı değilmiş gibi." Öncekinden bile daha iyi. Ölümün kıyısından dönünce yaşamın değerini anlamış bence" dedi Hana emin bir şekilde.
"Sahi mi?" diye karşılık verdi Münevver hanım. "Neyse. Kendi bilir. İlgilenmiyorum artık. Üzerine düştükçe şımarıyor "
Hana gerçek sebebini anlatamadığı için ne cevap verebildi ne de sessiz kalabildi. "Yani... Aslında.. " diye açıklama yapmaya çalışırken Münevver hanım tekrar konuştu.
"Aynı yaştasınız. Bir sana bakıyorum bir ona. Uzun zamandır kendi ayaklarının üstünde durmaya çalışıyorsun. Aklı başındasın. Ama Zeynep.. Tam bir ergen. 30 una kadar çıkmayacak ergenlikten anladım ben. Çılgınca işler peşinde. Senin gibi değil maalesef."
Hana dinlerken yutkunuyordu. Belkide tam tersidir diyordu içinden. Bir şeyler söyleyip ahkam kesmeye hakkı olmadığını düşündü.
Hem konuyu dağıtmak hemde haberi vermek için evlerinin satıldığını ama yeni alıcıya kira vermeye devam edeceklerini söyledi.
Tabiki evi Zeynep aldı diyemezdi. Bir milyon meselesinin lafını bile etmeden evin yeni sahibinin sadece yatırım için almış olabileceğini söyledi.
"İnanmıyorumm. Bu çok güzel bir haber. O zaman kendini iş için bu kadar sıkmana gerek yok" dedi Münevver hanım.
"Anneni aramalıyım. Çok mutludur şimdi. O mahalleyi çok seviyor. "
Hana başıyla onayladı. Daha da bir şey söyleyemedi.
****
Selin hanım o kadar endişeliydi ki oğlu için. Yanına mı gitsem bir süreliğine diye düşünüyordu sürekli. Asaf bey bunun pek iyi bir fikir olmadığını söylese de "ben bir arayayım" diyerek telefona sarıldı.
Asaf bey ise her zamanki umursamazlığıyla gözlüğünü indirip gazeteye gömüldü. Çalışmadığı zamanlarda tek yaptığı şeydi bu.
Birkaç kere çalınca "oğlummmm nasılsın" dedi Selin hanım.
Asaf bey, Ulaş'ın telefonu açmayacağına emindi nerdeyse. Selin hanımı bir an numara yapıyor sandı. Şaşkın şaşkın baktı.
"İstersen yanına geleyim canım bir haftalığına. Ha ne dersin?" dedi Selin hanım.
"Anne ben bir karar verdim. Dönüyorum. Artık Amerika'da kalmıycam. Babamı arayacaktım bende. Yanındaysa versene"
Selin hanım şok olmuştu. Yıllarca uğraşmıştı oğlu dönsün diye. Şimdi kendi isteğiyle geliyorum diyordu. Sevincini saklayamadı.
Asaf bey'e işleri merak etmemesini yeni bir CEO bulduğunu söyledi Ulaş. Asaf bey ise ;
"İşler konusunda bir endişem yok. En iyisine karar vereceginden eminim" dedi.
Oğluna güvendiğini her seferinde hissettiriyordu. Bu da Ulaş'ı mutlu ediyordu. Özgüven sahibi biri olmasındaki en büyük etkenlerden biriydi babası.
Mert ile konuşmadan önce sadece aklından geçiriyordu. Onunla konuştuktan sonra da düşünmeye başladı. Şimdi ise kararını vermişti. İstanbul'a gidecekti.
Orda yaşayabilir mi emin değildi Ulaş. En azından bir deneyecekti. Mert ve Çetin'in orda olması bu kararında baş faktördü.
Bu zamana kadar Amerika'da yaşamasının sebebi Sedef ve ordaki arkadaşlarıydı. Şimdi ise herşey batıyordu.
Sedef'in yokluğu ona acı çektiriyordu ne yazık ki. Yıllardır beraberlerdi. Bu ihaneti unutması zaman alacaktı.
Belki bir gün umursamadığım iyiki ayrılmışız dediğim gün de gelir diyerek fotoğrafları çöpe attı. Eşyalarını tek tek hazırladı.
Manhattan da yaşadığı evde Sedef le birlikte kalıyorlardı. Şimdi tamamen gidecekti. Evi boşaltıp başkasına kiralamayı düşündü.
Sonra "belki de satmalıyım burayı" dedi kendi kendine. Terasa çıkıp Newyork u izledi. Elinde bir bardak viski vardı. Uzun uzun baktı. Hayatının bir dönemi bitmişti sanki.
*****Mert ve Çetin ise Ulaş'ın döneceği haberini Selin hanımdan almışlardı. Selin hanım bir heyecanla önce Mert'i sonra da Çetin'i arayıp büyük bir mutlulukla anlatmıştı konuştuklarını.
Sesi adeta arya söyleyen bir operacı gibi çıkıyordu. Mutlu olduğu her halinden belliydi.
Çetin "kaç kere aradım açmıyor telefonumu. Böylesine radikal bir kararı bile tek başına almış" dedi.
"Ben İstanbul'a döndükten sonra neler oldu ki. Niye açmıyor yani. Benimkini bile açıyor. Normalde benim telefonu pek cevaplamazdı" diyerek Çetin'e cevaplayamayacağı bir soru sordu Mert.
Çetin bilmezlikten gelip gerçeği sakladı. "Sedef ve Cem hakkında ileri geri konuştum ya. Biraz fazla oldu heralde" dedi. Mert'e olanları anlatamazdı.
"Niye fazla olsun. Onlara bütün bunlar az bile" dedi Mert sinirle. "Sahi onlar nerdedir. Cem İstanbul'da olmalı. Sedef Amerika'ya dönmüşmüdür?"
Çetin'de merak ediyordu ama hiç haberi olmamıştı.
"Sosyal medya hesaplarını çıkardım listemden. Fotoğraf falan ne varsa sildim. Ordan haberim olmadı ama Sedef'in annesi bildiğim kadarıyla burda yaşıyordu. Annesindedir. Nerde olucak. Amerika'ya döner ama yakında. İşleri orda.
Gitsin de zaten. Ulaş'tan uzak olsun. Belki Cem de peşinden giderde İstanbul toptan temizlenir.
Aksi halde düşünsene Cem burda. Ulaş burda. Yeni otelin başına geçiyor. Sedefte annesiyle yaşıyor İstanbul'da. Kâbus..
Biz zaten burdayız. Valla kan çıkar" dedi Çetin. Uzun uzun düşündüler.
"Bence Sedef burda yaşamaz. Gitmediyse de gider. Babası da yurtdışında bildiğim kadarıyla. Ya babasına gider. Ya Amerika'ya" diyerek Çetin'e baktı Mert. "Yani umarım" diye de ekledi. Suratı ya gitmezse der gibi bakıyordu.
Bölüm sonu
Bugün Zeynep ve Elci hanesinden haber yok.
Belki yarın
Cem ve Sedef i de özledim
Hoşçakalın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanaelci
Aktuelle LiteraturMasum görünen kirli bir ilişki mi yoksa kirli görünen masum bir aşk mı ? Hikayemiz de bu sorunun cevabını arayacağız