[02] Yolculuk

2.9K 256 76
                                    

Yolculuk

•EMMA WILLIAMS•

Amerika'dan Afrika'ya süren uçak yolculuğu tahmin ettiğinden daha uzun sürmüştü. Uçak konforluydu, canının sıkılmasını imkansız kılacak kadar her türlü ıvır zıvırla donatılmıştı ama Emma için havada kaldıkları süre uzadıkça, yol iyice çekilmez bir hal almaya başlamıştı.

''İyi misin?'' Amcası yanı başında yürüyerek ona eşlik ederken Emma geçiştirir gibi, düz bir sesle yanıtladı. ''Evet.''

''Biraz solgun gibisin sanki?''

''10 saatten fazladır bitmek bilmeyen okyanusu aşmak biraz midemi bulandırmış olabilir.''

Cevabı amcasına ufak bir kahkaha attırdı. Sırtını ona destek olup olmadığını anlayamadığı bir alaycılıkla sıvazlayarak, sanki onunla empati yapıyormuş gibi hak verircesine başıyla onayladı.

''Buna değdiğinden emin olabilirsin.''

''Umarım öyle olur.'' Afrika'nın yakıcı sıcaklığı altında ensesine yapışan saçlarını atkuyruğu alacak şekilde toplarken, çevresine merakla bakındı. ''Sahi nereye doğru yürüdüğümüz hakkında bir fikrin var mı?''

''Wakanda'ya.''

''O kısmı anladım amca, ben doğru yolda olup olmadığımızı soruyorum.''

CIA ajanı denildiğinde aklında beliren imge genellikle ciddi duruşlu, havalı Ray-Ban gözlükleri takmış ifade barındırmayan katı yüzlü biri belirirdi. Amcası bu meşhur örgütün bir parçası olmasına karşın, şu anki haliyle hayalindeki imajın sadece gözlük kısmından yakalayabilmiş gibi duruyordu. Yüzünde neşeli diyebileceği kadar mutlu bir ifade vardı, hatta neredeyse heyecanlıydı.

Uzun otların arasından hızla geçerken, boylarının hemen hemen eşit olmasına rağmen Emma ona yetişmek için koşmak zorunda kalıyordu.

''Elbette doğru yoldayız. Birazdan burada olurlar, bizi bekliyorlar.''

''Bekliyorlar mı? Kim bizi bekliyor? Kraliyet ordusu falan mı?''

Bacaklarının bir kısmının açık olması yüzünden, tenine değen otlar hafif çizikler bırakırken aynı zamanda onu tatlı bir ürpertiyle dolduruyordu. Afrika iki dakika da bedenindeki bütün teri boşaltmasına yetecek kadar sıcaktı ama taşıdığı enfes manzaralar, bünyesine sert kalan koşulları katlanabilir kılıyordu.

Uçağın piste inmesinden sonra, onları hazır beklemekte olan kamufle desenleriyle süslenmiş bir cip havaalanından gidecekleri noktaya kadar götürmüştü ve o kısacık yolculukta, Emma izlediği onca belgeselin bu muhteşem kıtayı yeterince güzel göstermediğinin kanaatine varmıştı.

İnanılmaz bir yerdi. Vahşi ve birbirinden çeşitli, rengarenk hayvanlara ev sahipliği yapan büyüleyici bir havası vardı. Egzotik ve tehlikeliydi ama insan kendini çekilmekten alıkoyamıyordu. Her geçen gün daha da çoğalan nüfustan geriye kalan doğal alanlardan birinde bulunmak, havasını koklamak, barındırdığı yaşamlara tanıklık etmek... Bunları bile sadece deneyimleyebildiği için şanslı hissediyordu kendini.

''Kraliyet ordusu onları tanımlamak için ne kadar doğru olur bilemem ama,'' Amcası otların arasından kendine yol yaparak ilerken, bir anda duraksayınca Emma da durdu. Aniden durmasına anlam veremeyerek, soran gözlerle baktığında, amcası gözleriyle ileriyi işaret etti. ''En iyisi buna kendin karar ver.''

Genç kadın gösterdiği yere doğru gözlerini çevirdiğinde bir kadın ve adamı, geniş dallara sahip akasya ağacının altında gördü. Kadının saçı yoktu, ince yapılıydı ama her nedense atletik olduğunu sezebiliyordu. Bedenindeki her bir kasın, gerçekten de kas olduğuna dair iddiaya bile girerdi hatta. Turuncu ve kırmızı ağırlıklı renk ve desenlerle süslenmiş bir çeşit takım giyiyordu. Boynunda, omuzlarında ve bileklerindeki altın renkli kısımlarsa, takıymış gibi estetik bir hava katsa da, daha çok kıyafeti bütünleyen ana parçalardan biri gibi duruyordu.

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin