Değişim
•EMMA WILLIAMS•
Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey beyaz, parlak bir tavan oldu.
O kadar parlaktı ki, gözlerini kısmak ve birkaç kez kırpıştırmak zorunda kalmıştı. Elleriyle sulanan gözlerini ovuştururken bedeninde ağrı ya da sızı hissetmemek Emma'yı şaşırtmıştı. Normalde atak geçirmesinden sonra kendine geldiğinde bedeninde mutlaka acıya dair bir şeyler taşırdı, oysa şu an ölümün eşiğinden geçmemiş gibi rahat hissettiren bir durgunluk taşıyordu.
Olanlara anlam veremeyerek bulunduğu yere baktı. Ölmüş müydü? Yattığı yeri çevreleyen ışıklar fazla parlak ve beyaz olsa da, etrafını saran teknolojik aletlere burasının öbür taraf olduğunu zannetmiyordu.
Yattığı yerden doğrulup, daha dikkatli baktı. İleri gelişmiş teknolojik cihazlar, büyük devasa camlar ve camların ardında duran manzara tanıdık geliyordu. Kayaların arasına sıkışmış mavi parçaların bulunduğu yerden dahi değerli madenin vibranyum olduğunu algılayabiliyordu. Emma Wakanda'nın meşhur P.R.I.D.E dağının içinde olduğunu o an fark etti. Buraya ülkeye ilk geldiği zamanlarda bilekliğini almak için gelmişti, iyi de Amerika'dan Afrika'ya nasıl gelebilmişti? Rüya mı görüyordu?
Emma rüyada olup olmadığını anlamak için koluna cimcik attı ve acıyı hissettiğinde rüyada değil de, gerçek dünyada olduğunu anlayabilmesi için beyninin anlam kargaşasından bütünüyle çıkması gerekmişti. Genç kadın meraklanarak oturmayı bırakıp ayağa kalktı. HYDRA planını gerçekleştirmiş miydi? Daha da mühim olanı bundan zarar gören birileri olmuş muydu?
''Günaydın.''
Shuri'nin sesini arkasından işittiğinde Emma dönüp genç kıza baktı. Kızın yüzünde geniş, sakinleştirici bir gülümseme vardı ve ellerini birbirine kenetlemiş, ondan bir çeşit tepki bekler gibi yüzüne bakmasına karşı Emma cevap vermesi gerektiğini hissetti.
''Günaydın. Acaba ben-''
''Nasıl geldim mi?'' Shuri onun yerine sorusunu tamamladığında Emma onu onayladı. ''Ross ve Killmonger seni buraya getirdi. Aslında daha çok Killmonger demem daha doğru olur, Ross CIA'nın arkasını toplamak için tekrar geri döndü. Senin iyi olduğunu gördükten hemen sonra tabi.''
Çabucak son kısmı eklemesine karşın Emma gülümsedi, fakat kafasında başka sorular oluşmaya başlamasından ötürü içten bir gülümseme olmamıştı. Öncellikle müsait olduğu ilk anda amcasını arayıp ona uyandığını bildirmesi şarttı ve Erik'le yapmış olduğu şaşırtıcı işbirliğine de yüz yüze konuşacaktı, bunu telefondan yapmak istemiyordu.
Düştüğünü notları bir kenara bırakıp, sorularına yöneldiğinde ilki hemen beliriverdi. Erik hücresinden nasıl çıkıp gelebilmişti? Bu Brooklyn'den kalkıp Manhattan'a gitmek gibi değildi, kıta değiştirmişti ve bunu onu kurtarmak için mi yapmıştı?
Emma'nın kalbi tekledi.
''Başımın dertte olduğunu nasıl anladınız?''
''Bileklik sayesinde. Bundan önce atak geçirdiğinde de uyarı gelmişti ve hastalığına değinmişken, astımını tedavi ettim.''
Emma onu yanlış duyduğunu sandı. Astım tedavi edilemeyen bir hastalıktı, ömür boyu ilaçlara bağlı kalarak idare etmekten başka çaresi yoktu. Bu da herhangini bir tedavinin olmadığı anlamına geliyordu, sadece durumu hafifletici ve katlanır kılan etkenler mevcuttu. Eli refleks olarak boğazına gitti. Titreyen parmaklarıyla sanki hastalığı erişebileceği somut bir şeymiş gibi dokunurken nasıl hissetmesi gerektiğini bilemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
FanfictionMarvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönüşmüştü. Karanlığın dibinde dolanan, yalnız ama tehlikeli bir adam. Erik ''Killmonger'' Stevens. Üst...