N'Jadaka
•ERIK STEVENS•
Erik dört muhafızın ortasında, günlük 1 saatini uçsuz bucaksızmış gibi görünen çayırı seyrederek değerlendirmekteydi. Emma bugün gitmişti, görüşmesi akşamüzerine doğruydu ve yetişebilmesi için erken çıkması gerekmişti. Kadının tadına baktıktan sonra bırakmak tek kelimeyle korkunç hissettirmişti. Varlığı soluduğu hava gibiydi, ihtiyaç duyduğu şeydi ve gideceği vakit ellerini üstünden çektiğinde sanki teni dağlanmıştı. Varlığına korkutucu derecede fazla alışmış, kanına karışmıştı.
Kadını bırakamayacağı gittikçe kesinleşiyordu, kendini var eden hücrelerine akın ediyor onu baştan aşağı ele geçiriyordu. Emma'ya olan bağı derinleştikçe, Erik'in ona karşı beslediği duyguları da derinleşiyordu, öyle ki içinden çıkamayacağı bir noktaya getirmişti kendini.
Doğanın sesleri, kokusu ve görüntüsüyle birleşirken yanındaki adamlardan bir kıpırtı duydu. Rahatsızlıklarının nedenini çözmek için başını şöyle bir etrafında çevirdiğinde, T'Challa'yı tek başına bulunduğu yere doğru gelirken gördü. Üzerinde simsiyah bir tunik ile bol, siyaha yakın ketenden bir pantolon vardı, üstünde de koyu mavi bir cüppe. Ağır adımlarla yanına vardığında, 4 muhafızda aynı anda kollarını X şeklinde göğüslerinde çaprazlayarak adama selam verdi ve T'Challa'da aynı şekilde onlara karşılık vererek, gitmelerini istediğini gösteren bir el işaretinde bulundu.
Muhafızlar hızla yanlarından ayrılırken, bedeni adamın varlığıyla birlikte anında tepki göstermiş, kasılmıştı.
''Neden geldin?''
Sesindeki saldırganlığı gizleme gereği duymadı. Tepeden bakma isteği çoktan göğsünde kabarmaya ve sinir sistemine doğru akın etmeye başlamıştı.
''Senle ben konuşacağız N'Jadaka.''
N'Jadaka.
Erik'in çenesi ismi duymasıyla birlikte kilitlendi. Onun asıl adıydı. Kökenlerini yansıtan, üstü tozla örtülü gizli tarafının temsilcisi. Gerçek ismini duymak kötü hissettirmese de, iyi de hissettirmiyordu. Onda aidatlık duygusu yaratması gerekirdi belki, sonuçta asıl yuvası, evi Afrika'ydı ama Erik hiçbir zaman böyle hissetmemişti. Babasını elinden alan bir yer, onun evi olamazdı. Amerikalıydı ve öldüğünde de bir Amerikalı olarak ölecekti. Wakanda'nın bir parçası olarak değil.
''Seni bedavaya dinlemeyeceğimi söyledim. Şartımı biliyorsun, yerine getir bende seni dinleme lütfünü göstereyim.''
''Yapamayacağım bir şeye beni zorlama, umzala. (kuzen)'' dedi T'Challa kaşlarını çatarak. ''Ama elinde ilgimi çekecek başka bir şey var.''
Elini cüppesinin içine soktu ve bir saniye sonra, avucunun kenarından sarkan altın bir zincirle geri çıkardı. Elindekini alması için ona doğru uzattığında, Erik şüpheci bir bakış atsa da kelepçeli elleriyle uzandı. T'Challa beklemeden avucunu açtı ve açtığı anda, zincire bağlı yüzük düşerek kendi avuç içiyle buluştu. Babasının ona vermiş olduğu yüzüktü bu. Tahta çıktığında parmağında duruyordu ama mücadeleyi kaybetmesinin ardından gözlerini hücrede açmasıyla, yüzük ondan alınmıştı.
''Bu sana ait. Sende kalmasının daha doğru olacağını düşündüm.''
Erik krala bir şey söylemeden, gözleriyle elinde duran yüzüğe bakmayı sürdürdü. Onun kraliyet soyundan geldiğini kanıtlayan şey, bu küçük halkaydı. Babasından geriye anıları dışında kalan tek şeydi. Anlamı ve değeri bir yüzük olmaktan çok daha büyüktü, onunla babası arasında köprü kuran maneviyatını temsil ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZ
FanfictionMarvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönüşmüştü. Karanlığın dibinde dolanan, yalnız ama tehlikeli bir adam. Erik ''Killmonger'' Stevens. Üst...