6

563 41 34
                                    

"Lazanyayı fırından çıkarır mısın?"

Manasız şekiller yaptığım legoları iç çekerek bozup Ryan'ın önüne itekledim. Ayağa kalkıp Madie'nin verdiği emri uygulamak için fırın eldivenini aldım.

"Mükemmel kokuyor." dedim hala fokurdayan lazanyayı tezgaha bırakırken. Fırını kapatıp eldivenleri çıkardım. "Artık gidebilir miyim?" İçeriye doğru seslendim.

Odasından elindeki düzleştiriciyle çıkan Madie sabahtan beri üzerinde olan pijamalarını çıkarmış, yerine çiçekli kısa bir elbise giymişti.

"Dene istersen." dedi tehditkar bir tonda. Küçük bir çocuk gibi alt dudağımı sarkıttım.

"Mad, gerçekten çok yoruldum. Tüm gece insanlarla konuşacak kadar enerjim de yok ayrıca." Omuzlarım düşerken iç çektim.

"Donna seni bırakmamam için oldukça ısrarcıydı. Üzgünüm, tatlım. Zaten yemekten sonra gidersiniz siz. Lütfen?" Yanıma gelip yavru köpek gözleriyle bana baktı. Pes edip başımı salladım. Yemekten sonra gidecektim. O kadar dayanabilirdim. Hızlıca yanağımı öpüp yeniden saçlarına döndüğünde ben de legolarıma yöneldim.

Kapının açılmasıyla Michael'ın geldiğini anladım. Ryan da hemen ayaklanarak babasına doğru koştu.

"Baba!" Onun uzun bacağına yapışırken Mike elindeki poşetleri yere bırakarak eğilip onu kucağına aldı.

"Hey, dostum," onun sarı saçlarını karıştırırken devam etti. "Nasıl gidiyor bakalım?"

"Abby, lazanya yaptı." Mike ona cevap veremeden arkadan Donna girdi.

"Ah, bebeğim gelmiş demek!" Mike'ın koca bedenini ittirerek bana yöneldi ve kocaman sarıldı. "Ne kadar da şıksın." dedi üzerimdeki geniş kapüşonluyu göstererek.

"Geldiğime dua et." dedim gözlerimi devirdikten hemen sonra. Olanlar hakkında konuşmak isteyip de bir şey söyleyemediğini biliyordum.

"Güzel görünüyorsun." dedi gülümseyerek. Ben de ona gülümsedim.

Michael çoktan poşetleri mutfağa taşımıştı. Sonra hızlı bir duş alacağını söyleyip gitmişti.

"Donna!" Sinirle bağıran Madie cevap bile beklemeden devam etti. "Hemen buraya gelmelisin!" 

İkimiz de bunun çekemediği eyelinerla ilgisi olduğunu biliyorduk. Donna kaşlarını kaldırıp ayaklandı. Gözden kaybolduğu anda çalan kapı beni de kaldırdı. Ayaklarımı sürüye sürüye gidip kapıyı açtım.

Karşımda dikilen uzun boylu, esmer adam kaşlarını kaldırmış, bir elini cebine atmıştı.

"Uhm," dolgun dudaklarını ıslattı. "Sen Madie değilsin." dedi hafifçe kaşlarını çatarak.

Evet bu sıralar kimlik sorunları yaşıyordum.

"Kesinlikle, arkadaşıyım. Sen de?" diyip devam ettim.

"Oh," Cebindeki elini çıkarıp bana uzattı. "Calum Hood." Uzun kemikli parmaklarına bir saniye odaklandıktan sonra uzanıp elini tuttum.

"Abigail Brooke." Gülümseyip başını salladı. Onu kapıda oyaladığımı fark edince kendime güzel bir yumruk atasım geldi. "Geçsene." dedim. Sıcak eli elimden kayarken geri çekildim.

"Aman Tanrım, sen Ryan olmalısın." diyip yerde arabasıyla oynayan küçük adama yöneldi. "Ben Calum. Babanın eski bir arkadaşıyım."

"Annem sana kızacak." dedi Calum'u hiç dinlememiş gibi. Kollarımı bağlayarak ne diyeceğini merakla bekledim.

 Valentine. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin