Yeniden yoğun alkol kokusunun ve terli bedenlerin arasına girince yüzümü buruşturdum. Kalabalığa girmeden Ashton elimi daha sıkı tutup beni kendine doğru yaklaştırdı.
"Arkadaşın ne tarafta?" diye eğilip kulağıma bağırdığında daha önce ne tarafta oturduğumuzu hatırlamaya çalıştım. Gözlerimi etrafta dolaştırıp Calum'u aradım. Ve işte ordaydı.
"Hey! Cal! Bak tam orda." Ashton'a onun oturduğu yeri gösterirken yerimde zıplayıp onun dikkatini çekmeye çalışıyordum. Ama müzik öyle yüksekti ki.
Ashton gözlerini gösterdiğim yöne kaydırdı. Kaşlarını çatıp orayı görmeye çalıştı.
"Arkadaşın," İç çekip bana döndü. "Calum mu?" dedi bıkkın bir tonda.
"Demek onu tanıyorsun! Siz de mi eski dostlarsınız yoksa?" dedim gereksiz ve abartılı bir sevinçle. Ashton bu halime hafifçe gülümseyip başını iki yana salladı.
"Bunun iyi bitme ihtimali ortadan kalktı." diye söylendi. Her nasılsa onu duydum. Ben fark etmeden beni o tarafa sürüklemeye başlamıştı bile. Dans eden bedenlerin arasından geçerken beni önüne alarak ona liderlik etmemi sağladı. Calum'un görüş açısına girince hafifçe gülümseyip ayağa kalktı. Ama sadece birkaç saniye sonra arkamda duran Ashton'ı görünce yüzündeki gülüş solup gitti ve kaşları çatıldı.
"Geldim." dedim son heceyi uzatarak. "Ve bak sana kimi getirdim." Ashton'ı öne çıkarmak adına tutuştuğumuz ellerimizi havaya kaldırdım.
Calum sinirle yanımıza gelip beni yanına çekti. Bez bebek gibi oradan oraya sürüklenmekten sıkılmıştım ama tek başıma ayakta bile duramayacak gibi hissettiğim için birinin beni tutması iyiydi.
"Ne halt ediyorsun sen?"
"Seni görmek de güzel Cal." Ashton gözlerini devirirken Calum'un sinirinden pek de etkilenmişe benzemiyordu.
"Soruma cevap ver." Dişlerinin arasından konuştuğu için zar zor seçebilmiştim kelimeleri.
"Senin yapman gereken görevleri üstlenmiştim diyelim." dedi alaylı bir tonda Ashton.
Nefes almakta zorlanmaya başlamıştım. Ve aradaki gerginlik hiç de yardımcı olmuyordu.
"Beyler," dikkatlerini üzerime çekmeyi umdum. "Buna dışarda devam etseniz ve yeniden kusmasam nasıl olur?"
"Hiçbir şeye devam etmiyoruz. Seni eve götürüyorum." Calum beni hızlıca çıkışa çekerken göz ucuyla Ashton'ın arkamızdan geldiğini gördüm.
Nihayet temiz havaya kavuşunca bileğimi Calum'dan kurtarıp oradaki bidonlardan birinin üzerine oturdum.
"Gerçekten onu senin gibi sorumsuz biriyle eve göndereceğimi mi sandın?" Bağırarak dışarı çıkan Ashton birkaç adımda yanımıza geldi. Calum sinirle soluyup burun kemerini sıktı. Sonra güler gibi bir ses çıkarıp konuştu.
"Senin böyle bir kararda payın olduğunu hiç sanmıyorum."
"Vay be, gerçekten eski dostlar falan değilsiniz." dedim kendi kendime.
"Abigail, sana bir şey yaptı mı?" dedi Calum bana yaklaşarak. Ashton hayret dolu bir tonda güldü. Dönüp Ashton'a ve beni az önce öptüğü köşeye baktım.
"Biz öpüştük." Yarın sabah uyanınca tüm bunları hatırlayıp ne kadar mahcup hissedeceğimi düşündüm ama bu beni sadece güldürdü.
Calum benden böyle bir cevap bekliyor gibi gözlerini kapattı.
"Gerçekten hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun değil mi?" Soruyu Ashton'a yönelttiğinin geç farkına vardım.
"Büyü artık Calum." dedi Ashton.