Caddede başımı kaldırmadan ilerlerken ne kadar korkunç göründüğümü düşünmeden edemiyordum.
Dün gece Dave gelip de beni arabasına bindirdikten sonra Ashton ve Calum'la bir şeyler konuşup gelmişti. Eve sürerken söylenip duruyordu ama onu dinlemiyordum bile. Gerçi dinleseydim de ne dediğini hatırlayabileceğimi sanmıyordum.
Eve gelir gelmez sızıp kaldığım için sabah beni bekleyen berbat bir ağız tadı, sonsuz bir baş ağrısı ve nedenini anlamadığım isli kıyafetler vardı.
Yangından falan mı kurtulmuştum?
Ve en kötü kısmı bu bile değildi. Kendime gelmeye çalışırken duşta aniden Ashton'ın beni nasıl öptüğünü hatırlayınca neredeyse kayıp düşecektim.
O da neyin nesiydi?
Ve ben ne bok yemeye ona karşılık vermiştim?
Donna'ya beni Starbucks'tan almasını söyleyen bir mesaj gönderip evden çıktığımda hala dün geceyi düşünüp utanıyordum. Adamı tanıyalı iki gün bile olmamıştı!
Perşembe gününün ve saatin öğlene yaklaşmasının yarattığı boşlukla kahvemi almak için pek de sıra beklememe gerek kalmamıştı.
Oldukça güler yüzlü çalışan siparişimi almak için beklerken güneş gözlüklerimden gözlerimi görmeye çalışır gibi bana bakıyordu.
"Size ne verebilirim?" diye sorunca girdiğim mikro transtan çıkarak hafifçe gülümsedim.
"Bir double ekspresso ve karamel latte, lütfen."
"İsim?"
"Abby." derken çantamdan cüzdanımı çıkarmaya uğraşıyordum.
"Hanımefendiye kahvesini ben ısmarlıyorum."
Arkamdan gelen tok sese karşı kaşlarımı çatarak döndüm. Yeşil gözleri ve özenle geriye taranmış saçlarıyla birlikte yüzüne çarpık bir tebessüm yerleştirmişti.
"Anlamadım?" dedim çatık kaşlarımı havalandırarak.
"Kahvenizi ben ısmarlıyorum." dedi sanki gerçekten duymamışım gibi hafifçe bana doğru eğilerek.
"Neden?" dedim kendimi beş yaşında bir çocukla konuşuyormuş gibi hissediyordum.
"Çünkü istiyorum." Omuz silktiğinde burnunu kırma isteğim bir adım öne çıkıp hevesle zıplamaya başladı.
"Pekala, matematik yapalım. Ben istemiyorum. Problem çözüldü." Daha geniş bir şekilde gülümserken ortaya serdiği gamzeleri sinir bozucu tavrına zıt işlemişti.
"Kahveyi alıyorum." Gözlerimi devirip dişlerimi sıkarken az önce öne çıkan isteğim büyüyüp koca bir dev olmuş ve o burnu kırmak için ilkel sesler çıkarmaya başlamıştı. Yine de sorun çıkarmayacaktım.
"Hiç sanmıyorum." diyip yeniden önüme döndüm. Cüzdanımdan kartımı çıkartacakken yeniden konuşan sinir bozucu sesle derin bir nefes aldım.
"O karta dokunursan bir daha hayatın boyunca iş bulamayacağından emin olurum."
Az önce siparişimi alan güler yüzlü çocuk yerine korkmuş gözlerle omzumun üstünden bakan biri gelmişti. Lisenin zorbalarını gerçek hayatta görmek beni asla hayal kırıklığına uğratmıyordu. Kimseyle böyle konuşamazdı.
Güneş gözlüğümü başımın üzerine yerleştirerek dilimi ağzımın içinde çiğnedim. Şehirdeki tüm arızalı tipler beni mi buluyordu?
Yeniden arkamdaki zorbaya dönerken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Suratındaki gıcık ifade kaybolmamıştı ve hiçbir şey yokmuş gibi gözlerini bana dikmişti.
